19 Temmuz 2012 Perşembe

AÖF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 3. SINIF XVI. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI 8. ÜNİTE

XVI. YÜZYILDA NESİR XV. yüzyılda Sinan Paşa'nın Tazarruname adlı eserinde karşılaştığımız estetik nesrin ör¬nekleri, XVI. yüzyıldan itibaren tür ve tarzlarda çeşitlenerek artar MENSUR ESERLERİN SINIFLANDIRILMASI Mensur eserlerin sınıflandırılmasında metnin söz varlığı dikkate alınır. İşlenen konu ve muhatap kitleye göre metindeki dil kullanımı ve söz varlığı çeşitlilik gösterir. Metnin söz varlığı ile üslubu örtüşmeyebilir. Zincirleme tamla¬malar ve edebî sanatların yoğun biçimde kullanımı, nesrin inşa düzeyine eriştiğinin tek göstergesi değildir. Fuzulî'nin Şikâyetname olarak bilenen mektubu inşa düzeyine yüksel¬miş, bediî/estetik üslubun en güzel örneklerinden biri olmasına rağmen söz varlığı açısın¬dan ağdalı değildir. Osmanlı nesrini; folklorik/şifahi üslup, ilmî üs¬lup, bediî/estetik üslup ve resmî üslup başlıkları altında ele alabiliriz. Şifahi/ Folklorik Üslup Konuşma diline dayanan üslup düzeyidir. Genellikle sade nesir örneği olarak görülen eserlerin üslubudur. Günlük konuşma diline yakın, çeviri özellikleri taşı¬yan ve Türkçe sözlerin yoğun olduğu bu üslup, daha çok dinî, tasavvufî ve dinî-destanî ko¬nulu eserlerde görülür. Bu üslupta cümleler kısadır ve cümleyi oluşturan kelimeler büyük ölçüde isim ve fiillerden ibarettir. Devrik cümle kullanımı yaygındır. Folklorik üslupla yazılan metinlerin önemli bölümünü dinî ve tasavvufî eserler oluş¬turur. Birgili Mehmet Efendi'nin Vasiyetnamesi ve Balıkesirli Zatî'nin Letayif'i bu üslupla yazılmış eserlerdir. Vahidî'nin Hace-i Cihan adlı eseri pek çok eserde sade nesrin örneği sayılır. İlmi Üslup İlmî üslup, bilgi vermeyi hedef alan ama bu işlemi bir üslup endişesi ve edebî incelikle yap¬mayı hedefleyen eserlerde kullanılır. Bu tarz eserlerde benzetmeler, alıntılar, mecaz, istiare ve seci gibi sanatlar yer alır. Bu eserleri de dil ve üslup açısından bir bütün olarak değil, bölümlerine göre değer¬lendirmek gerekmektedir. Pek çok eserin giriş bölümlerinde sanatlı ve secili anlatım ter¬cih edilir. Konunun işlendiği bölümlerde ise daha sade, ilgili alanın kavram çerçevesine uygun bir dil ve üslup benimsenir. Anlatılan konuya ve olaya göre sözcükler seçilir. Kişiye ve olaya göre değişen kalıplaşmış bazı yapılar kullanılır.Gelibolulu Sürurî'nin Bahrü'l-Maarif adlı belagat kitabı bu üslupla yazılmıştır. Bediî/Estetik Üslup Sinan Paşa'nın Tazarruat’ından başlayıp Veysî ve Nergisî ile doruğa çıkan bir dil ve üslup uygulamasıdır. Bu metinlerde estetik kaygı, bilgi vermenin önüne geçer. Dolayısıyla eskilerin "âlî" diye nitelendirdikleri bu este¬tik üslup; Arapça, Farsça ve Türkçe kelime kadrosunun zengin imkânlarından yararlanıla¬rak dolaylı anlatımı ön plana çıkaran, peş peşe gelen paralel cümlelerle süslü ve secili an¬latımı tercih eden ve bu özellikleri yüzünden de kolay anlaşılamayan bir yapı sergiler. Âşık Çelebi ve Hasan Çelebi gibi tezkire yazarlarının, Hoca Sadettin gibi tarihçilerin eserlerinde Arapça, Farsça tamlamalarla ve secili ibarelerle örülü metinlere çok sık rastlanır. Aynı seslerden mürekkep tekrarların (tekrir) yanı sıra, benzer sesle¬rin tekrarına dayalı aks, kalb, cinas, iştikak, iade ve tarsî gibi söz sanatları da kullanılır. Fa¬kat sanatlı ve secili anlatıma başvurmadan da edebî değer taşıyan metinler ortaya koymak mümkündür. Bunun en güzel örneği Fuzulî'nin Nişancı Celalzade'ye yazdığı mektuptur. Resmî Üslup Resmi üslup denilince devlet yazışmaları, kararlar, emirler, hukuk metinleri ve diplomatik belgelerin kaleme alındığı üslup anlaşılmalıdır. Bu üslubun dili sade, mantıklı ve inandırı¬cı olmalıdır. Bu metinlerde arkaik ve mahalli sözlere ve argoya yer verilmez. Resmî üslup çerçevesinde kaleme alınan metinlerde ilgili alanın belli kavramları ve kalıplaşmış yapıları kullanılır. Kadı sicilleri, tahrirler ve fetvalar gibi hukuk metinlerinde gelenekselleşmiş bir biçim vardır. Fetvalarda estetik gaye gözetilmemekle birlikte manzum söz söylemeye düş¬kün şeyhülislamların vezinli ve kafiyeli fetvaları da vardır. Şeyhülislam Ebussuud Efendi Fetvaları bu tarzdadır. Hangi üslup düzeyinde olursa olsun XVI. yüzyılda nesir dili, şiirin ifade imkânlarından yararlanarak gelişimini sürdürür. Şiirde kullanılan edebî sanatlar, nesirde de kullanılır. Ayrıca mensur me¬tinlerde manzum parçalara yer verilir. Bu manzum alıntıların başına, aktarı¬lacak örneğin nazım şekline göre "nazm", "mesnevi", "mısra", "beyt" gibi tanımlayıcı kısa başlıklar eklenir. Nazım ve nesir karışık görünen bu eserlerde genellikle asıl unsur nesirdir. Manzum kı¬sımlar, nesir diliyle anlatılanları pekiştirici niteliktedir. Bu alıntılarla metinlerarası ilişkiler kurulur. Böylece metin çağ¬rışım zenginliği kazanır. Nazım parçaları, genellikle nesir kıs¬mında ifade edilen düşünceleri özetlemek, sonuç çıkarmak, yazarın belli bir amaca daya¬nan niyetini gösterip duygularını estetik bir ifadeye büründürmek için kullanılır. MENSUR TÜRLER Tarihler XV. yüzyılda ilk örneklerini vermeye başlayan tarih yazıcılığı bu yüzyılın sonunda, II. Bayezit, Yavuz Selim ve Kanunî Süleyman gibi büyük hükümdarların teşvik ve koruması ile XVI. yüzyılda parlak bir dönem yaşamıştır. Özellikle Kemal Paşazade ile Osmanlı tarihçiliğinde yeni bir dönem başlamış, Tevarih-i Âl-i Osman yazma geleneği devam etmiştir. Selimname, Süleymanname, gazavatname, fetihname, gazaname veya zafername gibi adlar taşıyan eserler de bu yüzyıl tarihçiliğinin önemli ürünleridir. Elde olmayan Yahşi Fakih tarihiyle başlayan Osmanlı tarih yazıcılığı, Âşık Paşazade, Neşrî ve Oruç Bey'le devam eden menkıbe ve rivayetlerin süslediği ilk dönemden son¬ra, XVI. yüzyılda Kemal Paşazade ve Hoca Sadettin'le usta bir üslupla kaleme alınan mükemmel örneklerle karşımıza çıkar. XVI. yüzyılın büyük tarihçi¬leri olarak en başta Kemal Paşazade, Hoca Sadettin, Lütfi Paşa, Gelibolulu Âlî ve Selanikî Mustafa'yı saymak gerekir. Yüzyılın en büyük ve en önemli tarihçilerinden biri olan Kemal Paşazade( İbn Kemal )nin eserleri içinde Tevarih-i Âl-i Osman, en dikkate değer olanıdır. Bu eser, ilk büyük Osmanlı tarihi kabul edilir. Kanunî Sultan Süleyman devri sadrazamlarından olan Lütfi Paşa, Tevarih-i Âl-i Osman adlı tarihinden çok, Âsafname ile tanınmıştır. Bu eserde iyi bir devlet ada¬mının özellikleri anlatılır. Bu yüzyılın önemli devlet adamı ve tarihçilerinden biri de Koca Nişancı lakabıy¬la tanınan Celalzade Mustafa Çelebidir. Fuzulî'nin Şikâyetname olarak bilinen ünlü mektubunu yazdığı devlet adamıdır. Çelebi, Tabakatü'l-Memalik fi Derecati'l-Mesalik adını taşıyan tarihinde Kanunî devri olaylarını anlatır. Çelebi'nin bir de Selimname'si vardır. Küçük Nişancı Mehmet Paşa bin Ramazan Çelebi, bu yüzyılın bir diğer ta¬rihçisidir. Kısa adıyla Nişancı Tarihi adıyla bilinen çalışma¬sı, Kanunî'nin teşvikiyle kaleme alınmıştır. Hem bu yüzyılın hem de bütün Osmanlı tarihçiliğinin zirve eserlerinden biri de Hoca Sadettin tarafından kaleme alınan Tacü't-Tevarih'tir XVI. yüzyılın dil, üslup ve muhteva özellikleri açısından en dikkate değer tarihlerin¬den biri de Gelibolulu Mustafa Âlî'nin eseri, Künhü'l-Ahbar’dır. Türk¬çe bir genel tarih olan eser, uzun bir mukaddime ve yazarın rükn adını verdiği dört bö¬lümden meydana gelir. Bunların içinde ilk üç rükn, Osmanlılara gelinceye kadar genel tarihî bilgiler verir. Eserin asıl bölümü dördüncü rükn, yani Osmanlılarla ilgili kısımdır. Bu yüzyılın bir başka tarihçisi de Selanikî Mustafa Efendi'dir. Selanikî Tarihi adlı esri yazmıştır. Biyografiler İlk örneklerine XV. yüzyılda umumi tarihler içinde rastladığımız biyografi geleneği, bu yüzyılda haya¬tın bütün alanlarını kapsayan çok başarılı örnekler ortaya koyar. Tarihler dışında müstakil biyografi kitabı olarak kaleme alınan ilk eser Lamiî'nin, Nefahatü'l-Üns'ün tercüme ve zeylini ihtiva eden Fütuhu'l-Mücahidin li Tervihi Kulubü'l-Müşahidin adını taşıyan eseridir. Eserde altı yüz elli civarında evliya biyografisi yer alır. Lamiî, bunun dışında yazdığı men¬sur eserlerin en önemlisi Şerefü'l-İnsan adlı çalışmadır. Şerefü'l-İnsan, insanlarla hayvanların yaratılışı ve üstünlükleri üzerine münazaraları konu edinen bir eserdir. Onun bu gelenek içinde ele alınan bir başka eseri de yine Camî'den çevirdiği Şevahidün-Nübüvvedir. Bu yüzyılda bilgin biyografileri türünün ilk örneği Şakayıkun-Numaniyye veya daha kısa olarak Şakayık’tır. Bu eser, büyük ilgi ve rağbet görmüş, esere pek çok tercüme ve zeyil (ek) ya¬zılmıştır. Şakayık'ın XVI. yüzyılda yapılmış en meşhur tercümesi Mecdî Mehmet'e aittir. Eseri, Hadayıkuş-Şakayık adıyla Türkçeye kazandıran Mecdî'nin çalışması bir tercümenin ötesinde ve aslının genişletilmiş bir örneği durumundadır. Şair Tezkireleri İlk şuara tezkireleri de bu yüzyılda görülür. Sehî Bey'in Heşt-Behişt, Anadolu sahasındaki ilk tezkiretü'ş şuaradır. Münşeat Mecmuaları Münşeat mecmualarının ilk örnekleri XV. yüzyılda düzen¬lenmeye başlanmıştır. Bu türün XVI. yüzyılda önemli bir örneği Feridun Bey tarafından ter¬tip edilmiştir. Feridun Bey, Münşeatüs-Selatin adlı fermanlar, fetihnameler ve mektuplardan meydana gelen büyük eserini III. Murat'a sundu. Bu eserde Osmanlılar devrine ve öncesine ait 1880 adet resmî mektup toplanmış¬tır. Bu tür metinlerde saygınlık uyandıracak ifade ve unvanlara özellikle yer verilir. Os¬manlı Devletinde önemli konuların etkileyici bir üslupla kaleme alınması geleneği yüzün¬den bu tarz metinlerin çoğu ağdalı bir dille yazılmıştır. Asrın diğer münşeat sahibi yazarları Gelibolu¬lu Âlî (Menşeü'l-İnşa) ve Lamiî Çelebidir. İlmî Eserler XVI. yüzyıldaki ilmî eserlerden Gelibolulu Mustafa Sürurî'nin, Şehzade Mustafa'nın eğitimi için yazdığı -vezin, kafiye ve şiir sanatları hakkın¬da bilgi veren- Bahrü'l-Ma'arif önemlidir. Bu eser, Muîdî'nin Miftahüt-Teşbih'iyle birlikte edebiyat bilgileri veren ilk çalışmalardan biridir. Kınalızade Ali Efendi, bu yüzyılın tanın¬mış bilginlerindendir. En tanınmış eseri, Ahlak-ı Nasırî'den yararlanarak yazdığı Ahlak-ı Alayî adlı kitabıdır. Kitap, yüzyıllar boyu medreselerde ders kitabı ola¬rak okutulmuştur. Ali Çelebi'nin bu eser dışında Münşeat ve İnşa-yı Atik adlı başka men¬sur eserleri de bulunmaktadır. Yüzyılın tanınmış bilginlerinden biri de uzun süre şeyhülislamlık makamında kalan Ebussuud Efendi'dir. "Muallim-i Sâni" diye anılırdı. En tanınmış eseri İrşadül-Aklıs-Selim ilâ Mezaya'l-Kur'ani'l-Azim adındaki tefsiridir. Bunlar¬dan başka Piri Reis ve Seydi Ali Reis ise coğrafya konusunda eserleri olan tanınmış kap¬tanlardır. Dönemin ünlü şairlerinden Nevî de Netayicü'l-Fünun adlı eseriyle bilginler ara¬sında sayılabilir. Tasavvufi Eserler Birgili Meh¬met Efendi'nin Vasiyetnamesi, Karamanlı Abdüllatif'in Âdab-ı Menaziîi bu tarz eserler¬dir. Ayrıca çeşitli sufilerin menkıbelerinin anlatıldığı Lamiî Çelebi'nin Menakıb-ı Veysel Karanî'si, Şevkî'nin Menakıb-ı Emir Sultanı gibi eserler yazılmıştır. Şerh ve Çeviriler Manzum, mensur ya da nazım-nesir ka¬rışık pek çok eser, çoğunlukla nesir olarak şerh edilmiştir. Hafız Divanı, Mesnevi, Füsus, Bostan ve Gülistan gibi Farsça yazılmış meşhur eserlerin şerhleri önemli bir yer tutar. Ay¬rıca Kelile ve Dimne tercümelerinden Filibeli Alaattin Ali Çelebi'nin, Hümayunname adlı eseri çok okunan kitaplardandır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder