19 Temmuz 2012 Perşembe

AÖF TDE 2. SINIF ORHON TÜRKÇESİ 1. ÜNİTE

ORHUN TÜRKÇESİ 1. ÜNİTE YAPILARI BAKIMINDAN DİLLER: Dünya dillerinin (lehçe dil ayrımı yapılamamasından ve bilinmeyen bölgelerde kullanılan yazıya geçirilmemiş dillerin bulunmasından dolayı) tam bir sayısını vermek mümkün değildir. Dünyada 2500-5000 arasında dilin varlığından söz edilmektedir. Yeryüzündeki diller genelde iki bakımdan sınıflandırılır. A)YAPI BAKIMINDAN DİLLER: Diller yapı bakımından üç gruba ayrılır. 1. Yalınlayan diller(tek heceli diller): Bu dillerin en önemli özelliği ek almayışı, büküme yani yapı bakımından değişikliğe uğramayışıdır. Sözcükler cümle içinde başka sözcüklerle birlikte anlam ve görev yüklenmektedir. Bu dillerde vurgu önemlidir. Bu dillerde sözcüklerin bir bölümü tek hecelidir. Çince, Tibetçe Vietnem dili, Bask dili, bu gruptaki dillerdendir. 2. Bağlantılı ve kaynaştıran diller(eklemeli diller): a)Bağlantılı diller:Bu dillerde sözcük kökenleri değişmez, ulanan eklerle yeni anlam ve görev kazanır. Türkçe ve diğer Ural Altay dilleri, bazı Asya ve Afrika dilleri yer almaktadır. b)Kaynaştıran diller: Bağlantılı dillere benzer. Kaynaştıran dillerde eylem aldığı soneklerle cümledeki diğer ögelerin işlevini yüklenebilir. Yani yüklem cümle olabilir. Amerikan Kızılderilileri, Eskimo ve Gürcü dilleri bu gruba örnek verilebilir. 3.Bükümlü (çekimli) diller:Çekim sırasında sözcük kökeninin değişikliğe uğradığı dillerdir. a) Kök bükümlü: Arapça ve içinde yer aldığı Hami-Sami dilleri b) Gövde bükümlü: İngilizce, Fransızca, almanca vb. Hint-Avrupa dilleri gibi. B)KAYNAK BAKIMINDAN DİLLER: Kaynak ve köken bakımından birbirine yakın olan dillerin aynı kaynaktan çıktığına çeşitli tarihsel olaylar nedeniyle ayrılıp farklı gelişme yolları izlediğine ve birbirleriyle akraba olduklarına inanılır. Bunlar dil aileleri oluşturur. Dillerin bir dil ailesi içinde yer alması o dilleri konuşanların ırk birliğini göstermez. Yeryüzündeki dil aileleri konusunda kesin bir sayı vermek mümkün değildir. Üzerinde en çok araştırma yapılan ve akrabalığı kesin olarak ortaya konan dil ailesi, Hint-Avrupa dil ailesidir.Daha sonra Ural-Altay, Hami-Sami ve Çin Tibet dil aileleri gelir. Bir dil ailesinde olan diller arasında ses (=fonetik), yapı(= morfoloji), sözlük (=leksikoloji) ve cümle bilgisi (=sentax) bakımlarından ortak özellikler olması gerekir. 2.Ural -Altay Dil Ailesi Ural dilleri Altay dilleri 1.Fin-Ugor dilleri 2. Samoyed dilleri Türkçe Fince Moğolca Macarca Mançu-Tunguzca Ugorca (?)Korece (?)Japonca Estonyalı bilgin F.J.WİEDEMANN 1838 yılıda Ural-Altay dil ailesinin ortak özelliklerini 14 madde halinde belirlemiştir. Bunlar: 1. Ses uyumu bu dillerin en başta gelen özelliğidir. 2. Sözcüklerde gramatikal cinsiyet yoktur. Yani sözcükler eril ve dişil diye ayrılmaz. 3. Sözcüğün başına yazılan, Arapçadaki “el” ya da İngilizcedeki “the” gibi belirtme edatları yoktur. 4. Ural-Altay dil ailesindeki dillerin hepsi bağlantılı(eklemeli) dillerdendir. Türetme ve çekim eklerle yapılır. Sözcük kökünde değişme olmaz. 5. İsimler iyelik ekleriyle çekimlenir. 6. Fiil şekilleri zengindir. 7. Hint Avrupa dillerindeki ön-ek yerine son-ek kullanılır. Bi-günah=günahsız. 8. Sıfatlar isimlerden önce gelir. 9. Sayı sözlerinden sonra çokluk eki kullanılmaz. Yedi cüceler, kırk haramiler gibi örnekler istisnadır. 10. Karşılaştırma –den ekiyle yapılır. Bal-dan tatlı. 11. Yardımcı fiil olarak i- kullanılır. Öğrenciydi. 12. Ural-Altay dillerinin çoğunda olumsuz hareket için ayrı fiil vardır. 13. Soru eki bulunur. 14. Bağlar yerine fiil şekilleri kullanılır. URAL-ALTAY DİL AİLESİ ÜZERİNE YAPILAN İLK ÇALIŞMALAR: Ural-Altay dil ailesinin varlığı kesinleşmediğinden henüz bir teori konumundadır. Bu alanda ilk çalışan kişi olarak İsveçli subay Strahlenberg gösterilir. İsveç ve Rusya arasındaki bir savaşta Ruslara esir düşen subay Sibirya bölgesinde Tobolsk şehrine sürgün edilmiştir. Sürgünde bulunduğu 10 yılı aşan sürede Sibirya hakkında çeşitli çalışmalar yapmıştır. Özellikle Rus çarına sunduğu Sibirya ve Orta Asya haritası ile dikkatleri çekmiştir. Rusya tarafından araştırma yapması için Tobolsk’a gönderilen Messerschmidt’in yanına yardımcı olarak verilmiştir. Ülkesine dönünce “Asya ve Avrupa’nın Kuzey ve Doğu Kısımları” adıyla bir kitap yayımlamıştır. Bu kitapta rus tarihi ve kültürü, söz konusu coğrafyadaki halklar ve onların dilleri konu edilmiştir. Türkoloji açısından önemli kılan özelliği ise Türklerden kalan mezar taşları ve yazıtlardan söz etmesi, bu taşların çizimlerinin verilmesidir. Bunlar Yenisey yazıtlarıdır. Yenisey yazıtları hakkında ilk bilgileri vermesi bakımından Strahlenberg ve eseri önemlidir. Eserde Türk dilleri arasında Yakutça ve Çuvaşçadan da bahs edilmiştir. Strahlenberg, eserinde Ural-Altay kavimlerinin konuştuğu 32 dil Tatar adı altında toplamış ve bu dilleri 6 gruba ayırmıştır. 1. Fin-Ugor 2. Türk-Tatar 3. Samoyed 4. Moğol-Mançu 5. Tunguz 6. Karadeniz ve Hazar denizi arasındaki halklar. Strahlenberg’in yaptığı bu tasnif, 19. yüzyılın ortalarına kadar kullanılmıştır. Ayrıca eserinde 1.500 kelimelik bir Moğolca sözlüğe de yer vermiştir. Strahlenberg, eserinde bu eseri oluşturan malzemeyi Messerschmidt’le birlikte topladıklarını, ancak; ondan haber alamadığından bu eseri kendisinin yayımladığını belirtmiştir. Messerschmidt’in Strahlenberg ile yaptığı araştırmanın (1920-27) notları ise 240 yıl sonra Doğu Berlin’de “Akademia-Verlag” yayını olarak 5 cilt halinde yayımlanmıştır. Onun notlarının Türkoloji açısından önemi, Yenisey yazıtları hakkında bilimsel nitelikli bilgi veren ilk yayın olmasıdır. Messerschmidt’in eserini Saadet Çağatay Türkçeye çevirip yayımlamıştır. Aslında Yenisey yazıtlarının varlığı 13. yüzyıldan beri bilinmekteydi. İlhanlı tarihçisi Cüveynî tarih-i Cihan-Güşa adlı eserinde Orhun harfleriyle kayalara kazınmış Türk kitabelerinden söz eder. Orhun harfli yazılı taşlardan bahseden başka yazarlar da olmuştur.Ancak bunları kiap haline getirip ilim aleminin dikkatine sunan kişiler Strahlenberg ve Messerschmidt olmuştur. Özelikle Strahlenberg’in eserinde yaptığı tasnif ve karşılaştırmalarda hiç farkında olmadan Ural-Altay araştırmalarının öncüsü olmuştur. Kendisinden sonra Yenisey bölgesinde birçok yazılı taş bulunmuştur. 1889’da bir Rus heyetinin başındaki Yadrintsev ilk Orhun abidesini (Köl Tigin) bulur. Hemen sonra 1 km mesafedeki ikinci abideyi (Bilge Kağan) bulur. Tonyukuk abidesi ise 1897’de diğer abidelerin 360 km doğusunda botanikbilimci Yelizaveta Klements tarafından bulunur. URAL-ALTAY DİLLERİ: Ural-Altay dilleri Ural ve Altay olarak iki gruba ayrılır.Bu gruplandırmayı ilk yapan Wilhelm Schott’tur. Schott, Ural Altay dillerini şöyle gruplandırır ve bunlara Altay veya Çud- Tatar dilleri adını verir. 1. Çud dilleri: Fin-Ugor dilleri 2. Tatar dilleri: Türk, Moğol, Tunguz dili Schott, çalışmalarıyla daha çok bir Altayist; Altay dil grubuna dahil edilen diller arasındaki yakınlıkları tesbit etmeye çalışan biri olarak tanınmıştır. Tatar dilleri üzerine yazdığı eserinde Türk, Moğol, Tunguz dillerinin akrabalık derecesini tesbit etmeye çalışmış, gerektikçe Fin-Ugor dilleriyle de karşılaştırmıştır. Sonuçta Altay dillerinin en karakteristik fonetik özelliği olan Türkçe /z/ = Çuvaşça /r/ Türkçe /ş/ = Çuvaşça /l/ ses denkliklerini ortaya koymuştur. Örnekler: Anlam Ortak Türkçe Çuvaşça Tuz tuz tıvar Kız kız hir Buz buz pir Diş tiş şil Yıl yaş sul Schott bu tesbitlenın Altay dilleri içinde yer alması gerektiğini, Türkçenin ana Türkçeden kopan bir kolu olduğunu ortaya koymuştur. Çuvaşça bu özelliği ile Moğolca ve Tunguzcayla birleşmektedir. Bu denkliği Ramstedt geliştirmiştir. Finlandiyalı bil bilgini Castren, Sibirya’ya yaptığı gezide Türk dilleri üzerinde de durmuş; Kızıl, Sogay, Beltir, Kaça, Koybal, Soyot ve Karagaslar hakkında bilgi toplamıştır. 1888’de yayımladığı kitap, Karagas ve Koybal diyalektleri üzerine yazılmış ilk gramer kitabıdır. Castren, Ural- Altay dil çalışmalarını doğru yönlendirmiş, filolojiye yeni bir düzen getirmiştir. Filolojinin kurucusu sayılır. Castren’in 1850’de yayımladığı “Altay Dillerinde Zamir Ekleri” adlı çalışması önemlidir. Bu dillerin hepsine Altay adını verir ve 5 gruba ayırır. 1. Fin –Ugor 2. Samoyed 3. Türk-Tatar 4. Moğol 5. Tunguz dili Castren eserinde Fincedeki zamir sistemiyle diğer Altay dillerindeki zamir sistemini karşılaştırmış, bu dil ailesine giren dillerde kişi zamirleri ve ekleri bakımından benzerlik ortaya koymaya çalışmıştır. Castren bu amacına ulaşmış; ancak Ural-Altay dillerinin akrabalığını kesinleştirememiş; hatta bu dillere akraba gözüyle bakılamayacağını ileri sürmüştür. Schott da bu iki grup arasında benzerlik göremiyordu. Ural-Altay dil ailesinin Ural ve Altay dilleri olarak anılması ve böyle gruplandırılması bu iki bilim adamının çalışmalarının sonucudur. ALTAY DİLLERİ TEORİSİ: Ural-Altay dil grubunu oluşturan dillerin ortak bir kaynaktan geldiği görüşünü savunan ve bunu tesbit etmeye çalışan teoriye Altay Dilleri Teorisi denir. Bu dilleri konuşan halkların kültür malzemelerini araştıran bilim koluna Altayistik bunlarla uğraşan bilim adamına ise Altayist denir. İlk Altayistler: Ramstedt, karşılaştırmalı Altay dil ekolünün kurucusu Finli bir bilim adamıdır. Ramstedt bütün Altay dillerine hakimdir. Önce Fin-Ugor sonra Moğol ve Türk dilleri üzerinde durur. Aynı zamanda Mongolistik biliminin kurucusudur. Moğol diyalektolojisi üzerine pek çok çalışması vardır. Bu alanda verdiği en önemli eseri Kalmukça sözlüktür. Daha sonra ise karşılaştırmalı çalışmalara yönelmiştir.özellikle Moğolca ve Türk dilindeki paralellikler üzerinde durur. Ramstedt Türk diyalektlerinden birçoğu üzerinde çalıştı. Altay dillerini ortak bir atadan yani ana Altaycadan getirdi. Bu konuda yazdığı “ Altay Dilbilimine Giriş” adlı eseri ölümünden sonra basıldı. Üç bölümden oluşan bu eser Türkçe, Moğolca, Mançu-Tunguzca ve Korecenin ses ile şekil yapılarını karşılaştırmalı olarak işlemiştir. Ramstedt’e göre Ana Altaycanın dört diyalekti vardır. Ana Türk dili ve Ana Kore dili asıl dil grubunun güney, Ana Moğolca ve Ana Mançu-Tunguzca ise kuzey kısmını oluşturmaktadır. Ramstedt, Schott’un Türkçe ve Moğolca için bulduğu denkliği geliştirerek, Çuvaşçanın bu özelliği ile Moğolcanın yanında yer aldığını Ramstedt tesbit etmiştir. Yani Çuvaşçada olduğu gibi Moğolcada da /r/ ve /l/ nin Türkçe /z/ ve /ş/ ye denk geldiğini ilk kez Ramstedt fark etmiştir. Bu tesbitten sonra hangi sesin asli yani hangisinin daha eski olduğunu araştırmıştır. Başlangıçta Türkçenin daha eski olduğunu, daha sonra ise Moğolcanın daha eski olduğunu savunmuştur. AÇIKLAMA: Rotasizm(r’leşme): Türkçedeki z’nin asli olduğunu, Çuvaşça ve Moğolcadaki r’nin bu asli sesten türediğini savunan görüştür. Lamdaizm (l’leşme): Türkçedeki ş’nin asli olduğunu, Çuvaşça ve Moğolcadaki l’nin bu asli sesten türediğini savunan görüştür. Zetasizm( z’leşme): Çuvaşça ve Moğolcadaki r’nin asli ses olduğunu, Türkçe z’nin bu asli sesten türediğini savunan görüştür. Sigmatizm (ş’leşme): Çuvaşça ve Moğolcadaki l’nin asli ses olduğunu, Türkçe ş’nin bu asli sesten türediğini savunan görüştür. Ramstedt, Altay dilleri arasında başka ses denkliklerine de yer vermiştir. Ramstedt’in Altay dilleri konusundaki teorisini devam ettirip geliştirenler arasında en önemli isimler onun öğrencileri olan Pentti Aalto ve Nicholas Poppe’yi sayabiliriz. Aalto Ramstedt’in Altayistlikle ilgili çalışmalarını toplamış ve ölümünden sonra yayımlamıştır. N. Poppe de Altay dilleri uzmanı, aynı zamanda Mongolist ve Türkologdur. Türk dilleri üzerine çeşitli eserleri vardır. Altay dillerinin karşılaştırmalı ses bilimi üzerine çalışması önemlidir. 1965 yılına ait olan çalışma Zeki Kaymaz tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Poppe’nin Altay dilleri konusunda Ramstedt’ten farklı görüşleri vardır. Poppe, Altay dil birliğinden aynı zamanda dört dilin birden ortaya çıkmış olabileceğine inanmamaktadır. Ona göre Türkçe ile Moğolca ve Mançu-Tunguzca arasında Korece ile olduğundan daha fazla yakınlık vardır. Ayrıca r//z ve ş//l ses denklikleri Ana Çuvaşça ve Ana Türkçeyi içine alan bir Çuvaş -Türk dil birliği, yani ön Türkçe dönemi olmalıdır. ANA ALTAYCA ÇUVAŞ-MOĞOL-MANÇU-TUNGUZ BİRLİĞİ ANA KORECE ÇUVAŞ-TÜRK BİRLİĞİ MOĞOL-MANÇU-TUNGUZ BİRLİĞİ ANA TÜRK ANA ÇUVAŞ ANA MOĞOL ANA MANÇU-TUNGUZ TÜRK ÇUVAŞÇA MOĞOL MANÇU-TUNGUZ KORECE LEHÇELERİ LEHÇELERİ Ramstedt’in görüşünü kabul edip destekleyenler de vardır. Bunlar arasında Kotwicz, Vladimirtsov, Pritsak, Menges, Baskalov, Gombocz, Nemeth sayılabilir. Bunlardan Macar Türkoloğu Gombocz Altay dillerini karşılaştırmalı çalışmalarla incelemiştir. Ayrıca onun Volga Bulgarcasından Macarcaya geçen sözcükleri tesbit ettiği çalışması da önemlidir. Nemeth ise önceleri Türk ve Moğol akrabalığına şüphe ile bakarken daha sonra Altay dillerini dört evrede ele almıştır. 1. Soy akrabalığı 2. Karşılıklı Çuvaş-Moğol tesirleri devresi 3. Karşılıklı Türk Moğol tesirleri devresi 4. Yakutçanın Moğolcadan ödünçlemelerde bulunduğu devir. Tarihte Çuvaş-Moğol devresi hiçbir zaman bulunmadığından bu açıklama kabul edilemez. ALTAY DİL BİRLİĞİNİ KABUL ETMEYENLER VE BU KONUDA ÇEKİMSER KALANLAR: Bu teoriye karşı olan Türkologlar arasında başı çekenler. İngiliz Sir Gerard Clauson, Alman Gerhard Doerfer ve Rus Alexsandr Mihayloviç Şçerbak’tır.Clauson ve Doerfer’e göre Bu diller arasındaki ortak unsurlar bir dilden diğerine geçen eski alıntı sözcüklerdir. Alıntılamalar, Türkçeden Moğolcaya, Moğolcadan Tunguzcaya doğru olmuştur. Ayrıldıkları nokta alıntılamanın tarihlendirilmesidir. Altay dillerinin akrabalığı konusunda çekimser kalanlar ise Louis Ligetti, Johannes Benzing, D. Sinor, Karl Gronbech’tir. Japoncanın Altay Dil Birliğine Katılması: Samuel E. Martin’in 1966 ve 1996 yıllarındaki iki çalışması ve Roy Andrew Miller’in 1971’deki çalışması sonucunda Japonca Altay dilleri arasında gösterilir olmuştur. Ancak bu konudaki çalışmalar bununla sınırlı kalmıştır. Türkiye’deki Altayistler: Ahmet Temir, Osman Nedim Tuna, Talat Tekin Türkiye’de Altayistlikle ilgilenen bilim adamlarıdır.Bunlar içinde en çok yayın yapan ise Talat Tekin’dir. Altay Dil Teorisinin Bugünkü Durumu: Altay dil teorisi üzerine birçok çalışma yapılmış; ancak bu dillerin akrabalığı kanıtlanamamıştır. Hint-Avrupa dilleri üzerine yapılan çalışmalarla karşılaştırıldığında bu çalışmaların yeterli olgunlukta olmadığı görülür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder