19 Temmuz 2012 Perşembe

AÖF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 1. SINIF ESKİ TÜRK EDEBİYATI 1. ÜNİTE

ESKİ TÜRK EDEBİYATININ GENEL ÖZELLİKLERİ 11. yüzyılda Yusuf Has Hacip’in yazdığı Kutadgu Bilig bu edebiyatın ilk ürünü sayılır. Ancak kendine has zevki, estetik anlayışı kuralları olan Divan edebiyatı asıl başlangıcını 13. Yüzyılda yapmıştır. Osmanlı coğrafyasında İran edebiyatının etkisinde gelişmiştir. Arapça Farsça sözcüklerin bolca yer aldığı, sanatlı söyleyişi önde tutan bu edebiyat 19. Yüzyılın ikinci yarısına kadar varlığını sürdürmüştür. Adlandırma Sorunu: Bu dönem edebiyatına Edebiyat-ı Cedide döneminde isim verilmeye çalışılmış ve Edebiyat-ı Cedideciler kendilerine yeni edebiyat derken, eskilere de isim aramışlardır. Edebiyat-ı Cedideciler; Edebiyat-ı Kadime(eskilerin edebiyatı), Şi’r-i Kudema(eskilerin şiiri) demişlerdir. Bu dönemde; havas edebiyatı, yüksek zümre edebiyatı, saray edebiyatı, enderun edebiyatı edebiyat-ı Osmaniyye, ümmet edebiyatı, İslami Türk edebiyatı gibi adlar da kullanılmıştır. Divan edebiyatı adını ilk Ömer Seyfettin ve Ali Canip Yöntem kullanmıştır. Bu ad popüler yayınlarda kullanılır. Klasik Türk edebiyatı adını Fuat Köprülü kullanmıştır. Bilimsel yayınlarda kullanılır. Eski Türk edebiyatı, Edebiyyat-ı Kadimenin devamıdır. Bilimsel sınıflandırmada kullanılır. BELAGAT:Bir düşünce ya da duygunun, yerinde ve zamanında, anlamı en açık şekilde ve akıcı bir dilleifade edilmesidir. Belâgat kitaplarında; sözün fasih(açık, anlaşılır ve akıcı) olmak şartıyla muktezayı hal ve makam denilen: a) söyleyenin, b) söylenenin, c) söylenen düşünce ya da duygunun durumuna uygun olarak söylenmesi olarak tanımlanır. Belâgat için öncelikli şart fesâhat( açıklık)tır. Fesahat daha çok lafzın(sözcüğün) niteliğiyle ilgilenir. Belâgat ise tek tek sözcüklerle değil, sözcüğün cümleye ve metne kazandırdığı anlamı önemser. Belâgatin kurallarından ve terimlerinden söz eden ilme belâgat ilmi denir. Belâgat bir ilim olarak üç kısma ayrılır. 1. Meâni:Sözün duruma uygun olarak nasıl ifade edileceğini inceler. 2. Beyan: Bir amacın birbirinden farklı yöntemlerle nasıl ifade edileceğini ele alır. 3. Bedî: Amacı anlatmaya yeten sözü, anlam ve ahenk açısından güzelleştirmeyi anlatır. ESKİ TÜRK EDEBİYATINDA ŞİİR: Divan şiiri geçirdiği üslup farklılaşmasına ve gelişim çizgisine göre üç döneme ayrılır. 1.Birinci Oluşum Dönemi: 13. yy. sonlarından 14. yy. sonlarına kadar devam eder. Aşık paşa, Gülşehri, Şeyhoğlu Mustafa, Ahmedi, Şeyhi bu dönem sanatçılarındandır. 2.1. Klasik Dönem: 15. yy. başından 17. yy. başlarına kadar devam eder. İran edebiyatının etkisinden az da olsa uzaklaşılmış, kendi iç gelişimini kısman de olsa tamamlamış, özgün eserler vermeye başlamıştır. Ahmed Paşa, Necati, Zati, Fuzuli, Bâki, Nev’i, Hayali, Taşlıcalı Yahya bu dönem sanatçılarıdır. 3. 2. Klasik Dönem: 17. yy. başından 19. yy. sonuna kadar devam eder. Yeniden İran edebiyatı etkisine girer. Bu dönemde Sebk-i Hindi akımının etkisi görülür. Fehim-i Kadim, Naili, Nedim-i Kadim, Nef’i, Nedim, Şeyh Galip bu dönem sanatçılarıdır. DÖNEMİN ŞİİR KİTAPLARI: Divanlar: Aslen Farsça olan divan kelimesi, devlet işleriyle ilgili kayıt defterleri, bunların ve bunları tutan katiplerin bulunduğu yer anlamındayken, zamanla; arap edebiyatının önemli bir eseri olan Ebû Temmam’ın kahramanlık şiirlerini topladığı Divânü’l Hamâse’si gibi birden fazla şairin şiirlerinin bir araya getirildiği şiir mecmuası, daha sonra belli bir şairin şiirlerini topladığı kitap anlamını kazanmıştır. Divanlar düzenlenirken nazım şekilleri esas alınmış ve şiirler genellikle kasideler, tarih kıt’aları, gazeller, musammatlar, rubailer, kıt’alar, beyitler, mısralar düzeninde sıralanmıştır. Burada şiirlerin kendi aralarından nazım şekillerine göre gruplandırıldığı söylenebilir. Kaside, terkib-i bend terci-i bend gibi uzun nazım şekilleriyle başlayan divanlar ebcedle tarih düşürmede kullanılan kıt’ayı kebirelerle devam etmiş; orta uzunluktaki şiirler olan gazellerle ve gazele göre daha kısa olan; genellikle mukatta’at olarak adlandırılan kıt’a, rubai, matla, müfred, mısralarla son bulur. Gazeller; divanda rediflerine ya da kafiyelerine göre Osmanlı Türkçesi elifbâsı esas alınarak sıralanmıştır. Bazı harflerle kafiye bulmak güç olduğundan bütün harflerde gazel söylemiş şair çok azdır. Kasidelerde ise böyle bir sıralama dikkate alınmamış, konularına göre sıralanmıştır. (tevhid, münacat, naat…)Bütün nazım şekillerinin bulunduğu geniş hacimli divanlara mürettep divan, küçük hacimli , eksik divanlara divançe denir. Divanlar; Divan-ı Fuzuli, Divan-ı Baki gibi şairlerin adlarıyla anılır. Bazı divanlarda dibace ya da mukaddime adı verilen önsöz niteliğinde giriş bölümleri vardır. Mesneviler:Mesnevi nazım biçimiyle yazılan divanlardır. Şiir mecmuaları:Farklı şairlerin çeşitli nazım şekleriyle yazdığı şiirlerin toplandığı mecmu’a-i mecmua-i eş’âr ile nazirelerin toplandığı mecmua-i nezairler bu dönemin şiir kitaplarıdır. Önemli nazire mecmuaları: a) Mecmu’atü’n Nezâ’ir: Ömer b. Mezid 15.yy) b) Cami’ü’n Nezâir: Eğridirli Hacı Kemal (16.yy) c) Mecm’u’n Nezâir: Edirneli Nazmi (16.yy) d) Pervane Bey Mecmu’ası: Pervane Bey (16.yy) Divan Şiirinin Genel Özellikleri:Mazmun denen kalıp sözler kullanılır(ok kirpik, kalem kaş gibi). Mahlas geleneği vardır. Kadı Burhaneddin ve Kemal Paşazade mahlas kullanmamıştır. Divan şiirinde Arap ve Farslardan alınan nazım biçimleri kullanılmıştır. Divan Şiirinde Ahenk:Divan şiirinde ahengi sağlayan asıl unsur vezin ve kafiyedir. Bunlardan başka; 1. Sözdiziminin fasih (açık) kelimelerden oluşması, (Fasih kelimelerin birbiriyle güzel ve etkileyici tarzdaki uyumundan oluşan sözdeki akıcılığa selâset denir. ) 2. Söz sanatları 3. Bazı nazım şekillerinde matlaların, mısraların tekrarı, musammat kaside ve musammat gazellerdeki iç uyaklar. 4. İnşâd(=özellikli şiir okuma) Divan Şiirinde Muhteva: Divan şiirinde bazı türler doğrudan dini içeriklidir. Tevhid, Tanrı’nın birliğini ve yüceliğini anlatır. Münacat, Tanrı’ya yalvarmadır. Na’t,genellikle Hz. Muhammed’i över; ancak Çar-Yâr ya da Çehar-Yâr adı verilen dört halifeyi ve din büyüklerini öven na’tler de vardır. Mi’râciyye, Hz. Muhammed’in mi’râca çıkışını anlatır. Mevlidler Hz. Muhammed’in hayatı, kişiliği daha çok da doğumu üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu türün en güzel örneği Süleyman Çelebi’nin Vesilet’ün Necat’tır. Hilyelerde Hz. Muhammed’in kişiliğinden bahsedilir. Hadis çevirilerinin en yaygın olanı kırk hadis(hadis-i erbâ’in) çevirileridir. Divan şairlerinin meslekleriyle bu türlerde şiirler yazmaları arasında bir ilişki yoktur. Örneğin, Şeyhülislâmlık makamına yaklaşmış olan Bakî’nin ve Şeyhülislam Kemal Paşazade’nin bu türde şiirleri yoktur. Divân şiirinde Allah; Huda, Hak, Râb, Tanrı adlarının yanında Esmâü’l Hüsnâ (güzel isimler) denen isimleriyle dânâ, cihân-ârâ, bağbân-ı sun gibi nitelemelerle anılır. Meleklerden; Melâ’ike-i Mukarrebin olarak nitelenen dört büyük melek sık anılır. Bunlar: Cebrâil(Ruhu’l Kuds, Ruhu’l Emin, Namus-u Ekber): Hz. Muhammed’e vahiy getirendir. Mikâil: Doğa olaylarından ve kulların rızklarından sorumludur. İsrâfil: Kıyâmet günü sûra üfleyecek olandır. (Sûr, boynuzdan yapılmış büyük borudur.) Azrâil(Melekü’l Mevt): Canlıların ruhunu alandır. Kutsal kitaplar; Zebur(Hz. Davud’a gönderilen), Tevrat (Hz. Musa’ya gönderilen), İncil (Hz. İsa’ya gönderilen), Kur’an (Hz. Muhammed’e gönderilen, Mushaf, Furkan adlarıyla da anılan) divan şiirinde sık geçer. Kur2an’ın ayet ve hadisleri iktibas ve telmih yoluyla şiire aktarılmıştır. Peygamber kıssaları(Kısâs-ı enbiyâ) nı bilmek, divan şiirini anlamayı kolaylaştırır. Peygamberlerin divan şiirinde ele alınan özellikleri şöyledir: Hz. Âdem: İlk insan ve ilk peygamber olması, Cennet’ten kovulması, Şeytan’ın ona secde etmemesi gibi özellikleriyle anılır. Şit peygamber: Dokuma sanatını iyi bilmesi ile anılır. İdris peygamber: İlim ve hikmet sahibi olması, kalemle ilk yazan ve elbise diken ilk kişidir. Katiplerin ve terzilerin piridir. Nuh peygamber: Ömrünün uzunluğu, kavminin onu yalancılıkla suçlaması, gemisiyle tufan'dan kurtulması ile anılır. İbrahim peygamber: Allah’ın dostu (=Halillullah)inancından dönmediği için Nemrut tarafından ateşe atılması ve ateşin gül bahçesine dönüşmesi, putları kırması, Kabe'yi yapması adının bereketle eş görülmesi, oğlunu kurban etmesi ile anılır. İsmail peygamber: Babası İbrahim tarafından kurban edilmek istenmesi ve kendisinin buna tam bir teslimiyet ve sabır göstermesi ile anılır. Davut peygamber: sesinin güzelliği,demiri elinde mum gibi yumuşatması ve aynı demiri sertleştirerek zırh yapması ile anılır. Salih peygamber: Mucize olarak halka deve çıkarması ve kavminin bu deveyi kesmesi üzerine şiddetli bir sesle helak olması Süleyman peygamber: Güç ve iktidar sembolüdür. Saltanatı, rüzgara, cinlere hükmetmesi, rüzgarın onun tahtını taşıması; hayvanlarla konuşabilmesi, üzerinde ism-i azam(Allah’ın en yüce sıfatı)ve ona güç veren yüzüğü çalındığından doğru kararlar alabilen Asaf’ı vezir seçmesi, Sabâ melikesi Belkıs ile haberleşmesini sağlayan Hüdhüd adlı kuşu, karınca (mur)ile görüşmesi ile anılır. Ya'kup peygamber: Hüznün ve sabrın sembolüdür. Rüya yorumundaki ustalığı, oğlu Yusuf’tan ayrılması, gözlerinin kör olması, Yusuf’un gömleğine dokununca gözlerinin açılmasıyla anılır. Yusuf peygamber: Güzellik ve iffet sembolüdür. Kardeşleri tarafından kuyuya atılması, köle olarak satılması, Züleyha’nın aşkına karşılık vermemesi, iffetini koruması, güzelliğini gören kadınların ellerini kesmesi ve rüya tabiri konusundaki yeteneği ile anılır. Eyyüp peygamber: Sabrın sembolüdür. Hastalık ve dertlerle sınanmıştır. Musa peygamber(=kelim): Allah'ın ona görünmesi, Tur dağında Allah'la konuşması, Firavun ile mücadelesi, asasıyla yaptığı mucizeler (denizi ayırması vb.), elini koynuna sokup çıkardığında ışık saçması(yed-i beyza)ile anılır. Yunus peygamber: Tanrı’dan izin almadan, ahlaki çöküntü yaşayan kavminden gemi ile kaçması, denizi ayırması ve bir yunus tarafından yutulması, balığın karnında sürekli af dileyerek kurtulması ile anılır. İsa peygamber: Babasız doğması, bebekken konuşması, hastaları körleri iyileştirmesi, ölüleri diriltmesi, ölünce göğe yükselmesi ile anılır. Lokman : Hekimlikte usta kabul edilmesi ile anılır, peygamber olup olmadığı tartışılır. Hızır peygamber: Hilim(yumuşak huy) ve irfan sahibi olması, İlyas ve İskender’le karanlıklar ülkesine(zulumat) gidip ab-ı hayatı içmeleri, sıkıntıda olanlara yardım etmesi, ayağının bastığı yeri yeşile dönüştürmesi ile anılır. Hz. Muhammed(s.a.v): Son peygamber olması, yetimliliği, eğitim almamasına rağmen Allah'ın ona verdiği ilmi, hicreti, kıyamet günü şefaat edecek olması, İsrâ ve Miraç olayları, yürürken bulutların ona gölge yapması, gölgesinin yere düşmemesi ile anılır. Halifeler: Hz. Ömer: Adaleti, Hz. Ali: Cesareti, Zülfikar adlı kılcı ve Düldül adlı atı, Hz. Ebubekir: Sadakati, Hz. Osman: İlim ve haya (ahlak) sahibi olması, Kur'an’ı toplatılmasıyla anılır. Hz. Ali’nin çocukları Hasan ve Hüseyin’in de içinde bulunduğu 12 imam da sık anılır divan edebiyatında. DİVAN EDEBİYATINDA TASAVVUF: Tasavvuf; mutlak bir gerçeğin olduğunu, ona ulaşmanın ancak bir hayal olan bu dünyanın inkarı ile mümkün olacağını kabul eder. Bu felsefenin en uç noktası ise Vahdet-i vücut (varlık birliği) denen inaçtır. Bu sistem İbn-i Arabi’yle şekillenmiştir. Bu düşünceyi daha ileriye götürerek yaratılanla yaratanın aynı olduğunu savunanlar da olmuştur. Bu düşünceye göre Allah, korkulması gereken değil, sevgiyle bağlanılması gerekendir. Tasavvuf, ayrıca dünyadaki maddi hayatı ve ona ait her şeyi bu dünyadayken terk etmektir. İslâm’ın bilinen kuralları önemlidir. Ancak, gerçek mutasavvıf bununla yetinmemelidir. Mutasavvıflar yaratıcıyı; sevdikleri, bu sevgiyle huzur buldukları, dünyadaki her şeyde onun izlerini gördükleri bir sevgili olarak görmüşlerdir. Allah sınırsız güzelliğini göstermek için bu dünyayı yaratmıştır. Böylece ilâhi aşk nazariyesi ortaya çıkmıştır. İbn-i Arabî’ye göre; aşk kulluğun temeli ve özüdür. Sevgili ya da gerçek güzel tektir. Dünyadaki güzeller ve aşklar onun yansımasıdır. Ancak dünyadaki aşklar da gereklidir. Çünkü bunlar hakikate ulaştıran köprüdür. Divan şiirinde tasavvuf etkisinin oluşmasında Ahmet Yesevi, Yunus emre ve Mevlana’nın etkisi büyüktür. Divan şiirinde tasavvuf anlayışına göre Zahid ve Vaiz gibi dış görünüşe önem veren tipler vardır. Tasavvuf yolunda olan kişilerse âşık ve rind karakterlidirler. Tasavvuf anlayışıyla yazılan şiirlerde sözcükler mecazlıdır. Şarap, kadeh, sâki, meyhane gibi sözcükler gerçek anlamından Gazali’nin de etkisiyle uzaklaşmışlardır. Bazı sözcüklerin tasavvuftaki anlamları şöyledir Zülf(saç): Küfrün karanlığı Yanağın parlaklığı: İman nuru Vuslat(sevgiliye kavuşma): Allah ile yakınlık Rakib: Allah ile araya giren dünyevi engeller Şarap: İlâhi aşk Tecrid: Maddi alemden uzaklaşmak Riyazed: Nefsi terbiye etmek Fakr: Allah’a muhtaç Velayet: Allah’a yakınlık kazanma Velî: Allah’a yakın olan kişi Kerâmet: Allah’a yakın olmanın yaptığı olağanüstülükler Melâmet: Değersiz görülmeyi olgunlaşma olarak değerlendirme Bezm-i elest(beli,evet): Tanrı’ya evet demek İstiğna: Tanrı’dan başka şeye muhtaç olmamak Vahdet: Bütün varlık aleminin tek olduğu düşüncesi Kesret: Çokluk, tek varlığın dışındaki her şey Masiva: Tanrı dışındaki her şey Fena(yokluk): Kişinin vahdete erdiğinde yaratıcının varlığında kendi varlığını yok etmesi Bekâ(ebedilik): Tanrı’ya ulaştığında ölmezlik Terk: Allah’tan başka her şeyi bırakmak Belh hükümdarı iken tacını tahtını bırakarak tasavvuf yoluna giren İbrahim Ethem, bütün evrenin aslında Tanrı’nın bir yansıması olduğuna inanarak ene’l Hak sözünü söylediği için asılan Hallac-ı Mansur, Cüneyd Bağdadi, Bâyezid-i Bistami, Mevlana, Şems divan şiirinde geçen önemli mutasavvıflardır. DİVAN ŞİİRİNDE TARİHİ VE MİTOLOJİK KAHRAMANLAR: Cemşid: Şarabı icat eden iran hükümdarıdır. Saltanatı, gücü, bütün dünyayı gösterdiğine inanılan kadehi ile anılır. Dahhak: Kötülüğün ve zulmün sembolüdür. Omzundan çıkan yılanlarla anılır. Cemşid’i öldürüp İran şahı olmuştur. Efrasiyab: Kahramanlık ve hükümdarlık sembolüdür. Turan ülkesinin hükümdarıdır. İran’ın baş düşmanıdır. Feridun: Adaletin ve uzun ömürlülüğün sembolüdür. Dahhak’ı yenerek tahta geçmiştir ve 500 yıl hüküm sürmüştür. Gave: Haksızlığa ve zulme baş kaldırmanın sembolüdür. Dahhak’a karşı halkı isyana teşvik etmiş; böylece Feridun’ un tahta geçmesini sağlamıştır. Demircidir. Neriman: Kahramanlık sembolüdür. Sam’ın babası Zal’ın dedesidir. Sam: Kahramanlık sembollerindendir. Bir ejderhayı tek vuruşta öldürdüğünden tek vuruşlu Sam olarak anılır. Zal: Kahramanlık sembollerindendir. Beyaz tüylerle doğduğundan Simurg’un yaşadığı dağa atılmış ve Simurg onu büyütmüştür. Ok atmasıyla meşhurdur. Rüstem: Zal’ın oğludur. Kahramanlık ve güç sembolüdür. Olağanüstü özellikleri vardır. Efrasiyab’ı yenmiş ve esir olan Keykavus’u kurtarmış. Heft han (korkunç yol)adlı yolu geçmiştir. İsfendiyar: Kahramanlık sembollerindendir. Rüstem’le birlikte Heft han adlı yolu geçmiştir. Kahraman: Yiğitlik sembolüdür. Devler tarafından kaçırılmış, büyütülmüş gerçeği anladığında bir gergedanın sırtında geri dönmüştür. Keyhüsrev: Güç ve ihtişamın sembolüdür. İmparatorluğun sınırlarını Hindistan’a kadar genişletmiş İran hükümdarıdır. Keykubat: Adaletin sembolüdür. İran tahtına Zal’ın tavsiyesi ile çıkmış ve ülkeyi adalet ile yöneltmiştir. Minuçihr: Saltanatın ve kahramanlığın sembolüdür. Büyük dedesi Feridun’un tahta geçmiş, 120 yıl saltanat sürmüştür. Neriman ve Sam gibi kahramanlar onun emrindedir. Nurşirevân(Kisrâ): Adaleti ve Tak-ı Kisra adlı sarayıyla ünlüdür. Gelenler rahatça onu görsün diye sarayına çan bağlatmıştır. Hüsrev: Nurşirevân’ın torunudur. Hüsrev-ü Şirin hikayesinin erkek kahramanıdır. Hüsrev-i Perviz olarak da anılır. Efsanevi adları Gülgün ve Şebdiz ile anılan iran padişahıdır. Siyavuş: İftiralar yüzünden haksız yere öldürülmenin sembolüdür. Keykavus’un oğludur. Rüstem onu kahraman olarak yetiştirmiştir. Çok güzeldir. Üvey kız kardeşinin aşkına karşılık vermemiş ve Turan ülkesine gidip Efrasiyab’ın kızıyla evlenmiştir. İftira yüzünden Efrasiyab onu boğazlatarak öldürtmüştür. Bihzad: Ressamlıktaki marifetiyle anılır. Cengiz: Sahip olduğu topraklarla, saltanat gücüyle ve zalimliğiyle anılır. Moğol hükümdarı Timuçin’dir. Fağfur: Çin hükümdarlarının unvanıdır. Ayrıca bir Çin padişahının adıdır. İskender zamanında yaşamıştır. Hülagu: Çok kan dökerek İran topraklarında İlhanlı devletini kuran Moğol padişahıdır. Cengiz’in torunudur. İskender:Kur’an’daki Zülkarneyn ile Makedonyalı büyük İskender aynı şahıs olarak kabul edilmiştir. Ab-ı hayatı aramak için Zulûmat’a Hızır ve İlyas’la birlikte gitmesi, dünyayı gösteren aynası(=Ayine-i İskender), Ye’cûc ve Me’cûc kavminin yayılmasını engellemek için yaptırdığı Sedd-i İskender’le ve dünyaya hakim olmasıyla anılır. Mâni: Ressamlığıyla ve resimleriyle dolu mabedi Nigaristan’la anılır. Behram tarafından derisi yüzülerek öldürülmüştür. Çin’de yaşar. Nergis: Kendini beğenmişliğin sembolüdür. Bir perinin çocuğudur ve çok yakışıklıdır. Eko adlı peri kızının aşkına karşılık vermediğinden bedduaya uğramış, suda yüzünü görünce kendine aşık olmuş ve ırmağa düşüp boğulmuş, düştüğü yerden nergis çiçeği çıkmıştır. Ankâ(Simurg): Kanaat ve istiğna(tokgözlülük) sembolü olan kuştur. Adı var kendi yok, Kaf dağında yaşar, çok yüksekte uçar, yere konmaz, 30 renk tüyü vardır. Hümâ: Devlet kuşudur. Kemikle beslenmiş, gölgesi kimin üstüne düşerse onun bahtı açılır, o kişi padişah olur. Bokrat(=Hipokrat): Eski Yunan’da tıp alimidir. Hatem-i Tâyi: Araplarda cömertliğin sembolüdür. Firdevsi, Selmân-ı Sâveci, Hâfız-ı Şirâzi, Sâdi-i Şirâzi Attar, Câmî, Nevayî, Hassan divan şiirinde geçen usta şairlerdir. DİVAN ŞİİRİNDE COĞRAFYA: Çin: Divan şiirinde en çok sözü edilen yerdir. Çin ü Maçin, Çin u Horasan ifadeleriyle birbirine yakın coğrafyalar anlatılır. Çinli ressam mani ile anılır. Misk-i Çin, Nafe-i Çin, Ahu-yı Çin gibi tamlamalarla güzel kokulu bir madde olan Miskin, bu ülkede yaşayan ahunun göbeğinden elde edilmesiyle anılır. Sevgilinin saçı, kaşı, beni, ile renk ve koku yönünden Çin’le ilişki kurulur. Rum: Osmanlı ülkesidir. Beyazlık parlaklık ifadeleriyle sevgilinin yüzüdür. Sevgilinin yüzü Osmanlı ülkesi, bu yüzdeki ben padişah, ince tüyler de askerlerdir. Şam: Sevgilinin saçıyla ilgilendirilir. Gece, karanlık, siyah anlamında kullanılır. Hindistan:Siyah renktedir. Sevgilinin ben’idir. Mısır: Hz. Yusuf hikayesiyle anılır. Hicaz ve İsfahan: Müzikle ilgilendirilir. Ayrıca İsfahan bu şehirde çıkarılan sürmeyle anılır. Bağdat: Moğollar tarafından yağmalandığından aşığın sevgilisi tarafından harab edilen gönlüdür. Yemen:Akik, Aden:İnci, Bedehşan:La’l taşlarıdır. Bahreyn:Aşığın gözyaşı döken iki gözüdür. Babil: Harut ve Marut adlı meleklerin büyü öğrettiği yerdir. Ceyhun, Dicle, Fırat, Aras, Nil Aşığın döktüğü gözyaşlarıdır. DİVAN ŞİİRİNDE TABİAT: Kozmik Alem:Divan şiirindeki kozmolojiye göre gökyüzü feleklerden (katmanlardan) oluşur. 9 felek vardır. Her felekte bir gezegen(seba-i seyyare= yedi gezegen) vardır. Dünya bu feleklerin merkezindedir. 8. Felekte sabit yıldızlar, en üstte ise atlas adı verilen boş felek yer alır. Felekler, babadır. Enasır-ı Erba’a(dört unsur=hava, ateş, su, toprak) anadır. Bunlardan üç çocuk olmuştur: 1) Hayvanat (insan ve hayvanlar) 2) Nebatat(bitkiler) 3) Cemadat (Cansız varlıklar). ATLAS --------------------------------------- SABİT YILDIZLAR ---------------------------------------- JÜPİTER-MÜŞTERİ-KADI ----------------------------------------- SATÜRN- ZUHAL-HAZNEDAR ------------------------------------------- MERİH-MİRRİH- KOMUTAN(BEHRAM) -------------------------------------------------- GÜNEŞ- ŞEMS- HURŞİD- SULTAN -------------------------------------------------- VENÜS- ZÜHRE-NAHİD-ÇALGICI-RAKKASE ------------------------------------------------------ MERKÜR-UTARİD-KATİP ------------------------------------------------------ AY- KAMER-MAH-VEZİR ------------------------------------------------------ DÜNYA ZAMAN: Zaman kavramı; zaman, rüzgar, vakt, devr, dehr, sözcükleri ile ifade edilir. Bahar ve Hazan daha çok kullanılmıştır. Nisan ayı bu ayda yağan yağmurun istiridyenin ağzına düşmesi sonucu inci meydana getirmesiyle yer alır. HAYVANLAR: Divan şiirinde kuşların bir kısmı olumlu, bir kısmı olumsuzdur. Olumlu Kuşlar: Olumsuz Kuşlar: Bülbül(Hezar- Andelib) Akbaba(Kerkes) Şahin, Keklik (Kebg) Baykuş(Bûm) Sülün(Tezerv) Karga(Gurab, Zag) Güvercin (Kebuter) Yarasa(Huffaş) Papağan(Tuti) Çaylak(Zegan) Tavus Kumri BİTKİLER:Ağaç (şecer-draht) ve fidan (nahl- nihai) sık kullanılır. Serviye, sevgilinin boyu benzetilir. Gül sevgilidir. Dikeni, sevgiliyle aşığın arasındaki engeldir. ESKİ TÜRK EDEBİYATINDA NESİR: Divan edebiyatı şiir ağırlıklıdır. Nesir azdır. İkiye ayrılır: 1) Sade Nesir:Bu tarzda Arapça ve Farsça kelimeler azdır. Dil daha çok genele yöneliktir. Cevdet Paşa’nın Kısas-ı Enbiya, Aşık Paşazade Tarihi bu türdendir. 2) Süslü Nesir: Söz sanatlarının çok olduğu nesirdir. Sinan paşa’nın Tazarruname’si süslü nesrin ilk örneğidir. Veysi ve Nergisi de bu tarz yazmıştır. ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİNİN KAYNAKLARI: 1) Şu’arâ Tezkireleri:Dönemin edebiyat tarihleridir. Sehi Bey’in Heşt Bihişt Batı Türkçesiyle yazılmış ilk tezkiredir. Son tezkire Fatih’in Ha’timetü’l Eş’ar’dır. 2) Sakâiku’n Nu’maniyye ile Tercüme ve Zeylleri:Taşköprüzade’nin bu eseri, Osman Gazi’den Sultan Süleyman’a kadar yaşayan önemli bilim ve sanat adamlarını anlatır. 3) Mevki ve Mesleklerine Göre Kişiler Hakkında Bilgiler İçeren Eserler: Bu eserler; padişahların, şeyhülislamların, hattatların müzisyenlerin, mutasavvıfların ileri gelenlerini ele alır. 4) Türlü Biyografik Eserler: Belli illerde yetişenleri bütün İslam dünyasında yetişenleri konu alan Türkçe ve Arapça eserlerdir. Ayrıca belli bir ilin tarihini ele alan eserler de vardır. 5) Osmanlı Tarihleri: Aşık Paşazade Tarihi, Neşri, Solak-Zâde, Peçevi, Nâime, Vâsıf, Cevdet Paşa, Lütfi gibi adlarıyla anılan tarih kitaplarıdır. Gelibolulu Ali’nin Künhü’l Ahbâl adlı tarihi şairler hakkında doğrudan bilgi verdiğinden önemlidir. 6) Bibliyografyalar: Taşköprüzade’nin Mevzu’atü’l Ulum, Katip Çelebi’nin Keşfü’z Zunûn adlı eserleri önemlidir. 7) Ansiklopedik Eserler: Şemseddin sâmi’nin Kâmûsu’l Âlam, Ahmet Rıfat’ın Lügat-ı Tarihiyye ve Coğrafiyye’si önemlidir. 8) Sözlükler: Şemseddin Sami’nin Kamus-i Türkî, Ahmed Vaefik Paşa’nın Lehçe-i Osmani, Muallim Naci’nin Lugat-ı Naci, Mütercim asım’ın Kamus Tercümesi önemli sözlüklerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder