19 Temmuz 2012 Perşembe

AÖF 3. SINIF XVI. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI 1. ÜNİTE

OSMANLI PADİŞAHLARI VE ŞİİRLERİ Bu yüzyılda Osmanlı tahtında II. Bayezit, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, Sultan II. Selim, Sultan III. Murad ve Sultan III. Mehmet bulunmuştur. Osmanlı sultan ve şehzadeleri bilim ve sanatın gelişimi için yönetici olarak yüklendikleri sorumlulukların yanı sıra, himaye ettikleri bazı sanat dallarında yetenekleri doğrultusunda eserler vermişlerdir. Öyle ki padişahlardan II. Bayezit (Adli), Yavuz Sultan Selim (Selimi), Kanuni Sultan Süleyman (Muhibbi), II. Selim (Selimi), III. Murad (Muradi), Şehzadelerden Cem, Korkut (Harimi), Mustafa( Muhlisi), Bayezit (Şahi) aynı zamanda tanınmış şairlerdir. II. Bayezit (Adli): II. Bayezit, şehzadeliğinde görev yaptığı Amasya’nın tarihsel ve kültürel birikimini çok iyi değerlendirmiştir. Orada pek çok şair ve bilginin yetişmesini ve bunların daha sonra merkezi yönetime katılmalarını sağlamıştır. Bunların başında Cafer Çelebi ile Müeyyedzade Abdurrahman gelir. Müeyyedzade, Hatemi mahlasıyla Türke, Farsça, Arapça şiirler yazmasına rağmen bilgin olarak tanınır. Ayrıca başta torunu ve Meşairü’ş-Şu’ara adlı tezkirenin yazarı Aşık Çelebi omak üzere, şair Kemal Paşazade, Hafız-ı Acem, Necati Bay, Zati gibi önemli şairleri himaye etmiştir. II. Bayezit ile Hüseyin Baykara’nın mektuplaştıkları bilinir. Hüseyin Baykara’nın bilhassa Molla Cami ve Ali Şir Nevayi ile kurduğu münasebet Osmanlı şairleri için yönetici-sanatçı ilişkisinin güzel bir örneği olmuştur. Bayezit’in Molla Cami’ye hediyeler gönderdiği bilinmektedir. Osmanlı şairleri de Molla Cami’yi örnek aldıkları Fars şairleri içinde anmış, Nevayi’nin gazellerine nazireler söylemişlerdir. II. Bayezit sadece bilgin ve şairleri himaye etmekle kalmamış, kendisi de Adli mahlasıyla şiirler yazmıştır Divanı vardır. Yavuz Sultan Selim( Selimi): Dönemin şairleri, onun seferlerini destansı bir dille işleyerek Selimnameler yazmışlardır. Yavuz devrinde kültür ve bilim hayatının renkli simaları Tacizade Cafer Çelebi, Müeyyedzade Abdurrahman Çelebi, , Zembilli Ali Efendi ve İbn-i Kemal vardır. Kendisinin de farsça divanı vardır. Onun her dörtlüğünün sonunda “Neyi ki şive mi ki cevr mi ki naz mı ki” yinelediği murabba Ahmet Muhip Dranas’ın “Bahar Gökleri” ve Melih Cevdet Anday’ın “Tohum” şiirine esin kaynağı olmuştur. Kanuni Süleyman(Muhibbi): Kanuni, Süleymaniye medreselerini kurarak Osmanlı biliminin gelişmesinde Fatih Medreselerinden sonraki en önemli atılımı gerçekleştirmiştir. Muhibbi mahlasıyla yazdığı şiirler ve himaye ettiği şairler Osmanlı şiirini zirveye taşımıştır. Kanuni Osmanlı edebiyatının Zati ve Edirneli Nazmi’den sonra en çok gazel yazan şairidir. Kanuni’nin şehzadeleri de şiir azmıştır. Şehzade Mustafa, Osmanlı tarihinde ardından en çok mersiye yazılan kişidir. Divan şiirinde kişisel problemlerin dile getirildiği örneklere hasb-i hal tarzı şiir adı verilir. Bu tarz şiir edebiyatımızda ağırlıklı değildir. Ancak Cem Sultan ve özellikle şehzade Bayezit’in eserlerinde bu tarz dikkat çeker. II. Selim (Selim/Selimi): şehzadeliğinden başlayarak bilim ve sanatla iç içe olmuş, daha Kütahya’da vali iken çevresinde 20 civarında bilim ve sanat adamı toplayıp onlarla meşgul olmuş, kendisi de Selimi mahlasıyla şiirler söylemiştir. III. Murat (Muradi): III. Murat’ın şehzadesi Mehmet için yapılan oldukça gösterişli sünnet sünnet düğünü şair ve yazarların dikkatini çekmiş ve şiirlerine konu olmuştur. Özellikle Gelibolulu Ali ayrıntılı olarak bu sünnet düğününü anlatmıştır. Muhibbi’den sonra en çok gazel söyleyen padişahtır. III. Mehmet: Bu döneme Celali isyanlarının yarattığı çöküntü damgasını vurmuştur. Osmanlılar çağın gerisine düçmeye başlamış, bu drurum kültür ve sanat hayatını da olumsuz etkilemiştir. Kültür ve sanat ihmal edilmiş veya ertelenmiştir. EDEBİ MUHİTLER VE HAMİLER: fatih döneminden itibaren Osmanlı başkentleri Bursa, Edirne ve İstanbul ile şehzadelerin görev yaptığı Konya, Amasya, Manisa, Trabzon ve Kütahya gibi şehirlerde vezir, sadrazam defterdar gibi üst düzey yöneticilerin himayesinde edebi muhitler olmuştur. Sadece Osmanlı toplumunda değil aynı dönemde doğuda ve batıda da hamilik sistemi belli bir gelenek içinde varlığını sürdürmüştür. Osmanlı öncesinde Türk islam devletlerinde de hamilik sistemi vardır. Fatih’in istanbul’u bilim ve sanat merkezi haline getirme çabası sonraki padişahlar tarafından da kabul görmüş ve bu uygulama gelenekselleşmiştir. Özellikle doğuya yönelik fetihlerden sonra Yavuz Sultan Selim’i bu uygulamanın içinde görüyoruz. Çıktığı seferlere şairleri götürür ve sefer tarihini yazmalarını isterdi. Bunu sonucunda birçok Selimname yazılmıştır. Bu dönemde Türkçe, Arapça ve Farsça olarak 20 kadar Sel,mname yazılmıştır. İshak Çelebi, İdris-i Bitlisi, kemal Paşazade, Celalzade Mustafa çelebi, Şükri, Sücudi, Şiri, Edayi ve Hoca Sadettin belli başlı Selimname şairleridir. Kanuni Sultan Süleyman’ın himayesi altında yüzlerce bilgin ve şair yaşamıştır. Bunların en ünlüleri Gazali mahlaslı Deli Birader, Hayali Bay, Fathullah Arif Çelebi, Taşlıcalı Yahya, Şairler Sultanı (Sultanü’ş-Şuara) Baki, Fevri, Nakkaş Balizade Rahmi, Edayi, Sururi, Gubari, Lami Çelebi, Edirneli Nazmi, Ubetdi ve Dai’dir. Bazı şairler Süleymanname yazmışlardır. Süleymannamelerin kaynağı Selimnamelerdir.Ferdi, şemsi Ahmet, Nevi, Hadidi, Gubari başlıca Süleymanname şairleridir. İstanbul’un sanat ve edebiyatın merkezi haline gelmesinde padişahların yanında devlet büyüklerinin de katkısı olmuştur. İstanbul dışında ise özellikle şehzadelerin çıktıkları sancak sancak merkezlerindeki şehzade sarayları , İstanbuldakilerden daha küçük de olsa birer ilim, sanat ve edebiyat merkezi olmuştur. Rumeli coğrafyasında edebi muhitler büyük ölçüde beylerinin akıncı himayesinde gelişmiştir. Böylece akıncılık akıncılık aynı zamanda kültür ve sanatı besleyen önemli önemli bir kaynak özelliği kazanmıştır. DİVAN ŞAİRLERİ: xvı. yüzyılda Osmanlı Türkçesi klasik biçimini almış, eski anadolu Türkçesinden ayrılarak birçok Türkçe kelime yerine Arapça ve Farsçadan deyimler, kelimeler ve tamlamalar kullanılmaya başlanmıştır. Buna karşın Türkçe cümle yapısında kendini hissettirmeye devam etmiştir. Bu dönemde hatasız kullanılan bir Türk aruzu yaratılmıştır. Divan şiiri kelimelrdeki bu değişimin yanında 16. Yy. dan itibaren giderek simgeci , kavramsal bir şiir oldu. Bir kısmı Arap şiirinden alınan mazmunlar aslında teşbih esasına dayanan terimlerdir. Öğretici metinler bir tarafa bırakılırsa divan şiirinde sınırlı bir söz dağarcığı vardır. 16. Yy.ın ikinci yarısına kadar sözlerin büyük çoğunluğu Türkçedir. Bundan sonra oran şaire göre değişir. Üslup açısından artık Şeyhi ve Ahmet Paşa taraından temelleri atılan klasik üslup bu döneme damgasını vuracaktır. Asra damgasını vuran şiir ustaları Baki, Fuzuli ve Hayli’dir. Azeri edebiyatı çerçevesinde Nesimi, Habibi, Hatayi çizgisinin doruk noktası olan Fuzuli üç dilde yazdığı divanları, Mesnevileri ve mensur eserleri ile Türkçenin sadece bu yüzyılda değil bütün dönemler içinde en büyük şairerinden biridir. Yüzyılın başında Sultan II.Bayezid devrinde İstanbul’a gelen Zati , yeterli öğrenim olmadığı halde 30-40 yıl boyunca bütün şairlerin hocası olmuştur. Hayali Bey, Kanui Sultan Süleyman’ın en gözde şairlerindendir. Hayali Bey’in de yetiştiği Rumeli coğrafyası özellikle de Vardar Yenicesi Rumeli duyuş tarzının Osmanlı Şiiri içinde belirginleşmesinde etkili olmuştur. Yeniceli şairlerin başında Usuli gelir. Rumelide Gülşeniliğin temsilcisi ve Nesimi’nin takipçisi olarak şiirler söylemiş, yazdığı Şehrengiz’i arasıra hece ölçüsü de kullandığı şiirleri onun yerlilik arzusunu yansıtır. Divanı vardır. Rumeli coğrafyasında yetişen şairlerden biri de ünlü Mevlevi şeyhi Yusuf-ı Sineçak’ın kardeşi Hayreti’dir. Diğer bir şair nazire mecmualarında rastlanan Agehi’dir. Denizcili ve gemicilik terimleri ile ördüğü orijinal kasidesi çok tanınmış ve devrinden başlayarak tanzir ve tahmis edilmiştir. Rumeli coğrafyasıının şairlerinde; dilde sadelik ve doğallık, dervişçe söyleyiş, yerlilik, tasavufi coşku, içtenlik dikkat çeker. Yenice’de yetiştikten sonra İstanbul’a gelip sarayın dikkatini çeken Hayali de Gazel şairi olarak dikkat çekmiştir. Baki yetişip devrin devrin şiirine hakim oluncaya kadar Osmanlı şiirinin en büyük şairi sayılmıştır. Anadolu sahasının en büyük şairi sayılan Baki, hem kaside, hem de gazelde üstattır. Ancak asıl ününü gazelleriyle yapmıştır. Baki, neşesi, coşkunluğu ve Rindliğiyle Nedim’i hazırlayan şairdir. XVI. Yüzyılda kaside ve gazelde başlıca şu şairler görülür: Halimi, Ahi Benli Hasan, Nihani, Bihişti Sinan Çelebi, Tali’i Mahmet Çelebi, Hayali Abdülvehhab Çelebi, Revani, Sucudi, Figani, Kemal paşazade Şemsettin Ahmet, Sagari Kazzaz Ali, İshak Çelebi, Nihali cafer Çelebi, Zati’dir. Bunlardan başka aynı dönemde Edirneli Nazmi Türk edebiyatında en çok gazel yazan şairdir. Bursalı Rahmi Tezkirecilerin çok övdükleri bir şairdir. Bursalı bir başka şair, Celili’nin divanı ve Gül-i Sad-berg’i vardır. Fevri bu dönemdeki bir başka şairdir. Hamse sahibi Yahya Bey, Nevi, Baki ve Hayli’den sonra Anadoluda yüzyılın en büyük şairidir. Gelibolulu Mustafa Ali dört Türkçe bir Fasça divan oluşturmuştur. Ali; çağdaşı Nazmi, Muhibbi ve Zati’nin ardından Türkçenin en çok şiir söylenen dördüncü şairidir. Yüzyılın son büyük şairiri Bağdatlı Ruhi, Terkib-i Bendi ile tanınır. Divan şiriri geleneği içinde kültür ve eğitim seviyesi yüksek çevrelerin dışında, ümmi şairler de yetişmiştir. Ümmi Sinan, Cemili, Rayi, Talibi, Siyabi, Enveri, Meşrebi, Bidari ve Valihi klasik şiirin estetik ölçülerine uygun şiirler söylemişlerdir. Edebiyatımızın şuara tezkireleri gibi önemli kaynaklarından olan nazire mecmuaları şairlerin birbirlerine söyledikleri nazireleri toplayan kitaplardır. XV. Yüzyılda Ömer b.Mezit tarafından toplanmış ilk nazire mecmuasından ( Mecmuatü’n-Nezair ) sonra edebiyatımızın tanınmış mecmuaları XVI.Yüzyılın ürünüdür. Bu Yüzyılın ilk mecmuası Eğridirli Hacı Kemal’in düzenlediği Cami’ün-Nezair adlı hacimli eserdir. İkinci nazire mecmuası, Edirneli Nazmi’nin Mecma’ü’n-Nezair’dir. Pervane b.Abdullah’ın düzenlediği eser Mecmu’a-i Nezair’dir. Nazire mecmuası düzenleme geleneği Budinli Hisali’nin XVII. Yüzyılda düzenlediği Metaliü’n- Nezair’i ve derleyeni bilinmeyen nazire mecmuaları ile geçen asrın başına kadar devam etmiştir. Bu eserler biyografi tarihinin de ilk örnekleri arasında sayılır. Bu mecmuaları düzenleyen kişiler, şiirine yer verdikleri şairlerin mevki ve meslekleri hakkında bilgileri verirler. Bu bakımdan ayrı bir önem taşırlar. Osmanlı şiirinde yerlilik eğilimi vardır. Bu eğilimin göstergelerinden biri de divan tertip eden şairlerin hece ölçüsü ile şiirler söylemeleridir. XVI. Yüzyıl şairlerinden Meali, Usuli, Zaifi, Aşık Çelebi, Fevri ve Muradi mahasıyla şiir söyleyen Sultan III.Murat bazı şiirlerinde hece ölçüsünün ve halk şiiri nazım biçimlerini kullanmışlardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder