XVIII.
Yüzyılda Klasik ve Hikemî Üslup
XVIII. YÜZYILDA KLASİK ÜSLUP VE TEMSİLCİLER
Klasik üslup, XVIII. asırda da büyük bir
rağbet görmüş ve önceki asırdan itibaren hikemî, bediî (Sebk-i Hindî) ve
mahallî (folklorik) üsluptan da beslenerek, bu yüzyılda daha renkli bir
görünüm kazanmıştır. Anlamdan ziyade sese önem veren, sanat kaygısından uzak,
nükteli, açık ve zarif bir söyleyişe yaslanan klasik üslup, bu asırda kadim
zevki temsil eder.Mahallî üslubun yüzeyselliğine ve Sebk-i Hindî'nin aşırı
zihnîliğine tepki gösteren şairler, Bakî ve Şeyhülislam Yahya'da en güzel
ifadesini bulan klasik üsluba dönmeyi yeğlemişlerdir.
Pertev'e göre bu tarz söyleyiş "tarz-ı hasen" yani güzel, gönle ve
kulağa hoş gelen bir tarzdır. Klasik estetik çizgisinde kalan şairlerden
Seyyit Vehbî ve Sünbülzade Vehbî de, şiirlerinde heceyle şiir yazma ve
sadeleşmeye karşı çıkarak şiir makamını çöğür şairlerinin almasından
yakınmışlardır. Raşit ise, zihnî şiiri eleştirerek şiirde nüktenin de önemli
olduğunu, nüktesiz şiirin pejmürde kıyafetli bir güzelden farksız olduğunu
söylemiştir. Şeyhülislam Yahya ve Neşatî'yi üstat kabul eden Nazîm Yahya, Enis
ve Esrar Dede, Nahifî gibi Mevlevi şairler ile Nevres-i Kadim, Pertev, Beylikçi
İzzet bu asırda klasik uslup çizgisinde kalan şairlerdir.Klasik üslubun bu
asırdaki en önemli temsilcileri Kâmî ve Nahifî'dir. Fakat Nahifî, Nazîm ve Enis
Dede ile birlikte, dinî-tasavvufi duyarlılıkla kaleme aldığı şiirleriyle bu üslup
içerisinde farklı bir yönelişi temsil ederler.
Kâmî:
Nabî'den sonra onun boşluğunu dolduracak şairlerden biri olarak görülmüş ve
devrinde oldukça meşhur olmuş bir şairdir.
Edirneli Efendi, Edirnevî Çelebi lâkabıyla tanınan
şairin en önemli eseri Divanidır Manzum,
mensur bir çok eser kaleme alan şairin, Tuhfetü'z-Zevra,
Behçetü'l-Feyha, Firuz-name adlı küçük hacimli
manzum mesnevileri ile mensur Mehamü'l-Fukaha adlı
Hanefî fakîhlerle ilgili Arapça eseri ve yine fıkıhla ilgili Farsçadan tercüme
ettiği Nefisetü'l- Uhreviyye'si vardır.
Kâmî, Gülşenî
şeyhlerinden İbrahim Gülşenî'nin oğlu olması sebebiyle küçük yaşlardan
itibaren tasavvuf potasında yoğrulmuş bir şairdir, devrinde Nabî'den sonraki
üstat şairlerden biri olarak kabul edilmiştir.
Kâmî,
lâtife ve hiciv söylemenin oldukça rağbet gördüğü bir dönemde, şiiri ciddiye
alan, klâsik estetiğin sırlarına vâkıf bir şairdir. Ona göre birkaç beyit
söylemekle şair olunamaz. Kâmî, bir gazel şairi olmakla birlikte divanında
kaside, tarih, lügaz ve matlalar önemli bir yer tutmaktadır. Kasidelerinde
Nefî etkisi vardır, çok sayıda tarihi vardır. Bunlar arasında kızı, eşi ve
babasının ardından yazdıkları lirik tarihler çok beğenilmiştir. Şair, asıl
kudretini kaside ve kıtalardan ziyade gazellerinde göstermiştir. Divanında her
harften gazele yer veren dönemin nadir şairlerinden biridir. Gazelleri
genellikle âşıkanedir. Şiirlerinde tasavvuf ön planda değildir. O, Lâle Devri
eğlencelerine, folklorik ve hikemî şiire ilgi göstermemiş, klasik üslûba bağlı
âşıkane şiirler yazmıştır.
Mesnevileri ise küçük
hacimli, türünün basit örneklerindendir. Tuhfetü'z-Zevra'da,
Bağdat'ta gömülü bulunan meşhur şahsiyetler;
Kamî'nin Bağdat kadılığı sırasında kaleme aldığı Behcetü'l-Feyha'da
ise, Bağdat valisi Hasan Paşa'nın asi Arap aşiretleriyle mücadeleleri
anlatılır. Yer yer yörenin güzelliklerinin de tasvir edildiği mesnevide,
yöresel sözcük ve benzetmelerle süslenmiş, sanat kaygısından uzak bir üslûp
kullanılmıştır. Firuzname
ise, bir padişahla azat ettiği kölesinin karısı Gülruh arasında geçen yasak
aşkı anlatan orijinal bir aşk mesnevîsidir.
Kâmî'nin
gazellerinde, Türkçe kelime ve deyimler ve zarif hayallerle süslü bir üslup
hâkimdir. Kasidelerinde ise daha külfetli ve ağır bir dil kullanılmıştır. Kâmî,
Lale Devri'yle birlikte Nedim'in kazandığı şöhret sebebiyle geri plana düşmekle
birlikte, zarif, nükteli şiirleriyle dönemin üstat şairleri arasına girmeyi
başarmıştır.
Beliğ:Mesnevileri,
biyografik eserleri ve tarihleriyle dikkati çeken şairlerinden biridir. Nüktedan,
zarif, iyi bir musikişinas olarak tanıtılmıştır. Şiirlerinde, mahallî söyleyişler
zengindir.
Nevres-i Kadim:
Sıla hasretini dile getirdiği lirik şiirleriyle tanınan bir şairdir. Türkçe ve Farsça Divanları ile Bedir savaşını anlatan Gazve-i Bedir adlı manzum bir mesnevisi ile Münşeat, Tarihçe-i Nevres, Vekayi-i
Tebriz, Mebaligu'l-Hikem, Terceme-i Tarih-i Cihangir Şah adlı mensur eserleri vardır. Türkçe Divanı ile bu divan içinde bulunan Farsça Divanı vardır.
Mizaç itibariyle
içten, dilini sakınmayan açık sözlü bir insandır. Bu sebeple atandığı
görevlerden duyduğu memnuniyetsizliği, insanların riyakârlığını eleştirmekten
çekinmemiştir. Nevres, pek renkli olmasa da kelamının yeni olduğunu, hiç
kimseden mazmun almadığını iddia eder. Fakat şiirlerinin birçoğu gerekli
itinadan yoksundur. Sürgün yıllarında kaleme aldığı hasret yüklü, lirik
manzumeleri, onu devrinde kendine özgü olmayı başarmış şairler arasına dâhil
etmiştir.
Hoca Neşet:
Şairliğinden ziyade birçok önemli şahsiyetin yetişmesine katkıda bulunması ve
yazdığı mahlasnameleri (Türk edebiyatında en çok
mahlasname yazandır) ile büyük bir şöhrete
kavuşan, devrin renkli şahsiyetlerinden biridir. Aksaray'daki evi, şiir ve
edebiyat meraklısı gençler, tarikat ehli insanlarla dolup taşmıştır. Şeyh
Galip, Pertev, Arif, Beylikçi İzzet, Ali Efendi, Arif Mehmet, İhsan, Neyyir,
Ferrî, Niyaz gibi bazıları devrinin tanınmış isimleri, onun meclisine devam
eden şairlerdendir. Neşet, etrafında toplanan şairleri, Hint üslubunun önemli
temsilcileri Saib ve Şevket gibi şairlere yönlendirmiş ve birçoğunun mahlasını
da kendi vermiştir. Dinî-tasavvufi içerikli birçok mensur eseri olan şairin en
önemli eseri, talebesi Pertev tarafından tertip edilen Divanı'dır.
Pertev:
Hoca Neşet meclisinde yetişen şairlerin Galip'ten sonraki en önemli ismidir. Muvakkitzade
ve Vakanüvis olarak anılan Pertev'in Divanı,
Beylikçi İzzet tarafından tertip edilmiştir. Divanında 500'ün üzerindeki
gazele karşılık hiçbir kasidesi yoktur. Pertev, Nâyab için yazdığı
mahlasnamesinde, renkli, sanatlı, derin anlamlar ve mazmunlarla yüklü, girdaba
benzeyen şiirlerin hayal ve anlamı örteceğini; şiirin akan su gibi okuyucuyu
yormayan, akıcı bir üslupla yazılması gerektiğini söylemiştir. Ona göre, şiirde
insanı etkileyen, yakıcı, hassas duygular da olmalıdır. Çünkü şiir kalbe ait
bir maceradır.
Şiirlerinde, Baki ve
Şeyhülislam Yahya'yı hatırlatan klasik üsluba uygun, külfetten uzak, lirik,
canlı, özenli bir üslubu vardır. Pertev, bu üslubuyla güzel bir tarz (tarz-ı
hasen) icat ettiğini söylemekle birlikte, bu tarzda iyi bir takipçi olmanın
ötesine geçememiştir. Şair, mecazi aşkın dedikodusunu bile etmeyi gereksiz
gördüğünü söylemekle birlikte, yer yer Nedim gibi beşerî aşk şiirleri de
söylemiştir. Onun da gönlü sarışın bir güzeldedir; esmerliği bazen şikâyet
konusu bile eder. Gönlünü hoş etmeyen, cefalı sevgili istemez. Bu tür imajlar,
klasik estetikte başlayan çözülmenin göstergeleridir.
Esrar Dede:
Daha çok Mevlevi şairlerle ilgili tezkiresiyle tanınmıştır.
Şeyh
Galib'in edebiyat dünyasına kazandırdığı, klasik şiirin ilginç simalarından
biridir. Arapça ve Farsça'nın yanında, Latin, İtalyan ve Rum dillerini de bilen
şairin, Lügat-i Talyan
adlı yarım kalmış küçük bir sözlük tercümesi vardır. Esrar'ın, birçok dil
bilmesi ve şiirlerindeki Hristiyanlıkla ilgili motiflerin fazlalığı onun
mühtedi (din değiştiren)lerden olabileceğini akla getirmekle birlikte, bu
konuda yeterli bir bilgi yoktur.
Sebk-i Hindî tarzı şiirlerden ziyade
lirik ve külfetsiz bir dille yazdığı gazelleriyle kendini gösterme fırsatı
bulmuştur. Bu sebeple Galib'in etkisi, daha çok onun fikrî yapısı üzerinde
kendini göstermiştir.
Esrar,
daha çok Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyyesiyle tanınmakla
birlikte, sanat hayatı bakımından en önemli eseri Divanı'dır.
Bir gazel şairi olan Esrar Dede'nin, divanında kasideler fazla bir yer tutmaz.
Gazellerin çoğu âşıkanedir.
Şeyhülislam İshak
Efendi: Lale düşkünlüğünün dışında devrin coşkusuna
ilgi göstermeyen şairlerden biridir. Devrinde, bâtıni çizgilerden uzak bir
tasavvuf anlayışına sahip, büyük bir bilgin olarak tanınmıştır. Şöhretini I.
Mahmud döneminde kazanmıştır. Divanını da
onun adına tertip etmiştir. İshak, dinî-tasavvufi bir neşve ile kaleme aldığı
gazelleriyle tanınmıştır. İshak'ın, Divanı
dışında dinî içerikli bir mesnevisi ve mensur eserleri vardır.
Feyzî:
Mesnevi türünde eserleriyle dikkati çeker.
Lirik gazelleri ve müfretleri başarılıdır.
Divanında kasideler azken, tarih ve müfretlerin fazlalığı dikkati çekmektedir. Mesnevileri,
mahallî renkler bakımından zenginliğiyle dikkati çeken, edebî değerden yoksun
örneklerdir.
Beylikçi İzzet Bey:
Pertev gibi Hoca Neşet’in gözde şairlerinden biridir. Divan-ı Hümayun'a kâtip olarak
giren İzzet, padişahla ters düşmesi sebebiyle genç yaşında öldürülmüştür.
Kaynaklarda, öldürülme sebebi olarak kendine verilen görevlerle ilgili
cüretkar, alay yollu konuşmaları gösterilmektedir. Şiiri hoşça vakit geçirmeye
yarayan iyi bir arkadaş olarak gördüğünü söyleyen İzzet'in şiirleri derinlikten
yoksun, lirik söyleyişlerden ibarettir.
İlhamî:
Şimşirlik kasrındaki kafes hayatını ve saltanat yıllarında yaşadığı
ıstırapları dile getirdiği hasbihâl türü şiirleriyle dikkati çeken III.
Selim'dir. İlhami, şiirlerini bir Divançede toplamıştır.
Dönemin şair padişahları içinde anılmaya değer tek isimdir.
Sûz-ı
dil-ârâ makamının mucidi olan İlhamî, sanata ve
sanatkâra verdiği önemle tanınmış; reformist, hassas ruhlu bir padişahtır.
Kaynaklarda, bestekârlığının şairliğinden üstün olduğu söylenmektedir. Aynı
zamanda iyi bir Mevlevi olan padişah, Şeyh Galip'le yakın bir dostluk
kurmuştur.
Klasik Üslupta Dinî-Tasavvufi
Söylem
Nahifî,
Nazim, Enis Dede ve Sakıp Dede dinî-tasavvufi duyarlılıkla kaleme aldıkları
şiirleriyle klasik üslup içerisinde farklı bir yönelişi temsil ederler. Bunlar
içinde şair olarak en güçlüsü Nahifî'dir. Onun ardından Nazim gelmektedir. Enis
ve Sakıp Dede ise, taklit seviyesinde kalan, nazire şairlerindendir.
Nahifî:
dinî-tasavvufi bir neşve ile yazdığı lirik şiirleri ve bilhassa Mesnevi
tercümesi ile büyük bir şöhrete kavuşmuş,
devrin en verimli şairlerinden biridir. Küçük yaştan itibaren naat söylemeye
başlamıştır. Nahifî, dinî-tasavvufi duygularını lirik bir dille ifade eden,
kendine has bir söyleyişe sahip üstat şairlerden biridir. Onun
"taze-gûy" yani yeni soluklu bir şair olarak nitelendirilmesi, daha
çok bestelenen ve Yunus tarzında söylediği şiirlerinden kaynaklanmaktadır. Şeyh
Galip ve Nedim'den sonra gelen asrın en önemli şairidir.
Nahifî iki Divan
tertip etmiştir. Bunlardan biri, sadece dinî şiirlerden meydana gelmektedir.
Onun asıl başarılı olduğu şiirler gazel ve rubaileridir. Hâletî'den sonra
edebiyatımızın en çok rubai söyleyen şairi olan Nahifi, kendini zamanın
Hayyam'ı olarak nitelendirmiştir. Aynı şekilde, gazelleriyle de çok gazel
söyleyen şairler arasında yer almıştır. Şiirlerinde, gerek Sebk-i Hindî,
gerekse Nabî ve Nedim tarzına rağbet etmemiştir.
Nazîm: Edebiyatımızda
naat şairi ve büyük bir bestekârdır. Enderun'da yetişen şairlerden biridir.
Nazim, 5 ayrı Divan tertip
etmiştir. Şair, bestekârlığının yanında aynı zamanda iyi bir icracıdır.
Naatları, anlam ve hayal derinliğinden yoksun, samimi, lirik ve canlıdır.
Gazelleri genellikle rindane ve âşıkanedir. Dinî ve tasavvufî gazellerinin
sayısı oldukça azdır.
Enis
Dede: Devrin meşhur mutasavvıflarındandır. Ömrünü
Mevlana ve Mesnevi'yi
okumaya ve okutmaya adayan şair, sanatını da Mevleviliğin hizmetine vermiştir.
Tek eseri olan küçük hacimli Divanının,
üçte ikilik bir kısmı kaside şeklinde yazılan naatlardan meydana gelmektedir.
Sakıp Dede:
Sanatını tamamıyla Mevleviliğin değerini anlatmaya adadığı didaktik
şiirleriyle dikkati çeken bir şairdir. Mevlevi şeyhleri ve tanınmış
dervişlerin biyografilerinden oluşan üç ciltlik Sefîne-i
Nefîse-i Mevleviyân adlı eseriyle Mevleviler
arasında oldukça meşhurdur. Şiirleri, Mevlevilik açısından önemli olmakla
birlikte, edebî bakımından aynı şeyleri söylemek mümkün değildir. Yetişme
yıllarında Kadızadelilerin her türlü bidatı haram sayarak, tekke ve tarikat
mensuplarına karşı başlattıkları saldırılar, şairi Mevleviliğin değerini,
Mevlana'ya olan sevgisini anlatmaya yöneltmiştir. Divanı
Mevlana ve Mevlevilikle ilgili şiirlerle dolu
didaktik bir risale hüviyetindedir. Divanında, devlet adamlarına yazılan bir
methiyeye rastlanmamaktadır. Şiirleri, baştan sona hikmetli sözler, nasihatlar,
dinî-tasavufi öğütlerle doludur.
XVIII. YÜZYILDA HİKEMÎ ÜSLUP
VE TEMSİLCİLERİ
Dönemin en çok takipçi bulan
şairlerinin başında Nabî'nin gelmesi sebebiyle, bu asırda klasik üsluptan duygu
ve sesin yerine, fikri ve manayı öne çıkarması bakımından ayrılan hikemî
(tebliğî, didaktik) üslup, en verimli çağını yaşamıştır. Fakat bunlar içinde
Koca Ragıp Paşa dışında diğer şairler Nabî'nin güçlü, akıcı üslubuna erişen
şair çıkmamıştır. Hikemi şiirin rağbet görmesinde, Nabî'nin etkisinin yanında
sosyal ve siyasi hayattaki aksaklık ve huzursuzlukların had safhaya çıkmasının
da önemli bir etkisi vardır. Hikemî şiiri tercih eden şairler Nabî'ye olan
hayranlıklarını her fırsatta dile getirmişlerdir. Bunlardan Hazık kendini
"Nabî-i sani" olarak nitelendirmiştir. Hikmetli söyleyişin en önemli
isimleri, Raşit, Seyyit Vehbî, Münif ve Koca Ragıp Paşa'dır. Sünbülzade Vehbî
ve Neylî ise hikemî şiirlerinin yanında Nedim vadisinde de şiirler söyleyen
şairlerdir. Bu üslubun diğer temsilcileri ise, Dürrî, Âtıf, Asım, Hazık, Naşit,
Salim, Rahmî, Şeyhülislam Es'at, Ratip, Haşmet ve Fıtnat'tır.
Raşit:
Asrın önemli tarihçilerinden biridir. Reis-i şairan Taip'in
Seyyit Vehbî ile birlikte şiir ülkesinin padişahı olmaya layık gördüğü
isimlerden biridir.
Raşit, dönemin Nabî
takipçileri içinde en güçlü şairlerden biridir. Şiirinin asli unsuru fikirdir.
Birçok şiiri, hikemi şiirin üstadı olan Nabî'ye nazire olarak yazılmıştır.
Bazen Nedim vadisinde ve Sebk-i Hindî tarzında şiirler söylemekle birlikte,
bunlarda hikemî şiirlerindeki seviyeyi yakalayamamıştır. Divanı'ndaki
en güzel şiirler gazellerdir. Çok sayıda tarih yazan şair musammatlara rağbet
etmemiştir.
Seyyit Vehbi:
Devrinde Nabî'nin yegâne varisi olarak görülen şair, hakimâne tavrına tezat
olarak zekâsı ve sanatını her fırsatta padişah ve sadrazama yaklaşmaya bir araç
olarak kullanmaya çalışmıştır.
Vehbî,
çok kolay yazabilen güçlü bir şairdir, ancak şiiri yeterince ciddiye almamıştır.
Vehbî, kasidede Nefi, gazelde ise Nabî'yi örnek almıştır. Nedim'in yolunda da
gazeller yazmıştır. Vehbî, asıl Nabî vadisinde dolaşmış, kendini Nabî'nin
"hayru'l-halef"i saymıştır. Vehbî, edebiyatımızın en çok kaside
söyleyen şairlerinden biridir. Kasideleri arasında yer alan, vekaletnamesinde;
artık herkesçe üstatlığı kabul edilen bir şairin kalmadığını belirterek şairle
"müteşair"i ayırmak için Nedim'i vekil bırakmıştır. Onun da defterini
Selim Efendi'ye vermesini vasiyet etmiştir.
Vehbî'nin, Divanı
dışındaki eserlerinin en önemlisi, III. Ahmet'in çocuklarının sünnet düğünü
ile Sultan Mustafa'nın kızı Ayşe Emetullah Sultan'ın evlenme merasimlerini günü
gününe anlattığı, yer yer manzum parçalar da içeren mensur Surname'sidir.
Bu eser, İstanbul'un mahallî hususiyetleri, örf ve âdetlerini yansıtan bir
vesika niteliğindedir. Bazı araştırmacılar Lale Devri'ni bu düğün ile
başlatmışlardır.
Münif: Derviş
meşrep, hoş sohbet, hazır cevap bir kimsedir. Ayrıca, Türk, Acem, Irak ve Arap
makamlarına vâkıf iyi bir musikişinas ve iyi bir icracıdır. İlk şiirlerinde Hezarî
mahlasını kullanmış, sonra Raşit'in tesiriyle
Münif mahlasını tercih etmiştir. Âtıf ve Raşit'in önemli etkisi olmuştur.
Gençlik yıllarında Hezarî mahlasıyla genellikle âşıkane şiirler yazan şair,
Nabî ve Raşit gibi şairlerin etkisiyle hikemî şiir tarzına yönelmiştir. Münif,
Divan nüshalarının
çokluğundan da anlaşılacağı üzere çok okunan, asrın önde gelen şairlerinden biridir.Münif,
Nabî-Saib yolunda yazdığı şiirlerinde büyük başarı göstermiş, bazı şiirleriyle
taklidin ötesine geçmeyi başarmış güçlü bir şairdir. Divanında bir münacat
dışında dinî şiirler yoktur. Asıl şöhretini kasideleriyle sağlamıştır. Bunlar
arasında, Ziya Paşa'nın Harabatına alınan
"kaside-i nuniyye" ve "devlet" redifli şiirleri
beğenilmiştir. Az sayıdaki gazellerinde, kasidelerindeki başarıyı
gösterememiştir. Şiirlerinde tasavvuf önemli bir yer tutmamaktadır. Mesnevileri
ise türünün basit örneklerindendir.
Koca Ragıp Paşa: Bu
asrın Nedim ve Şeyh Galip'ten sonra akla gelen ilk isimlerden biridir. Devlet
adamlığı ve şairliğinin yanında, ilim, kültür ve imar faaliyetlerine verdiği
önemle tanınmıştır. Evini de, Fıtnat Hanım, Çelebizade Asım ve Haşmet gibi
birçok önemli şair ve şahsiyetin toplandığı bir meclis hâline
getirmiştir.Ragıp Paşa, az sayıdaki şiiriyle sadece devrinin değil, eski
şiirimizin de önemli isimleri arasına girmeyi başarmış bir şairdir. Nabî'yi
takip etmiştir. Şiirleri, hikmet yüklü beyitlerle doludur. "Şecâ'at arz
ederken merd-i kıbtî sirkatin söyler", "Ehl-i feyzin eseri kalmasa
da nâmı kalır", "Pes rif'atlere ziynet ile rif'at gelmez"
gibi... Ragıp Paşa, hikemi şiirin bu asırdaki en büyük temsilcisidir.
Gazellerinde Nabî ve Sâib tesiri son derece belirgindir. Birçok gazeli Nabî'ye
nazire olarak yazılmıştır. Nabî etkisinde yazan diğer şairlerden farklı olarak,
basit bir taklitçi olarak kalmamış, kendi kişiliğini eserlerine başarıyla
aksettirmiştir.Ragıp Paşa, hayattayken divanını tertip etmemiş ve şiirleri daha
sonra Müstakimzade'nin himmetiyle toplanmıştır. Divanının (Ragıp 1253) çok
sayıda nüshası vardır. Divanından sonraki en önemli eseri Mecmuasıdır, asıl
başarısını gazellerinde göstermiştir. Mecmuadakiler bir tarafa bırakıldığında,
divanında 174 gazele karşılık, kaside şeklinde yazılan sadece iki şiir
vardır.Ragıp, güçlü, pürüzsüz ve açık bir söyleyişe sahiptir. Ragıp'ta,
Nabî'deki çok yönlülük ve derinlik yoktur. Atasözleri ve deyimler bakımından
şiirinin zenginliği anlatımını daha da güçlendirmiştir. Başından geçenleri de
şiirlerine aksettirmiştir. Zaman zaman Nedim'i hatırlatan gazeller söylemiştir.
Fıtnat Hanım'la karşılıklı latife ve nazireleri devrinde epeyce meşhur
olmuştur.
Hanımefendi Hazretleri veya Şairler Kraliçesi: Fıtnat
Hanım: Tanzimat yazarlarınca "Hanımefendi
Hazretleri" ve "Şairler Kraliçesi" gibi lakaplarla anılan
Fıtnat Hanım, klasik edebiyattaki kadın şairlerin en meşhurudur. Fıtnat'ın Koca
Ragıp Paşa'nın konağındaki edebî meclislere katılması, hatta söylentilere göre
aralarında hissî bir yakınlığın oluşması, Paşa ve Haşmet'le arasında geçtiği
rivayet edilen kaba ve müstehcen latifeler, onun devrin geleneksel kalıplarını
zorlayan bir kadın olduğunu düşündürmektedir.
Nabi ve Ragıp yolunda
şiirler yazmıştır. Divanındaki 59 gazelden birkaçı hariç, hepsi nazire olarak
yazılmıştır.
Şiirleri, kendi kadın
hassasiyetini yansıtmaktan uzak hikemî ve âşıkane söyleyişlerden ibarettir.
Bazen, Nedim tarzında gazeller de söylemiştir. Daha çok gazellerinde başarılı olmuştur.
Divanında sadece 4 kaside vardır. Divanında, diğer şairler gibi tarihler
önemli bir yer tutmaktadır.
Fıtnat'a gelinceye
kadar, edebiyatımızda yetişen kadın şairlerin sayısı Zeynep Hatun, Mihrî
Hatun, Ayşe Hubba Hatun gibi birkaç isimle sınırlıyken ondan sonra kadın
şairlerin sayısında büyük bir artış olmuştur. Bunda, sosyal hayattaki ve
zihniyet dünyasındaki değişim kadar onun edebiyat dünyasında ulaştığı büyük şöhretin
de etkisi göz ardı edilmemelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder