1 Şubat 2013 Cuma


XVIII. Yüzyılda Klasik ve  Hikemî Üslup

XVIII. YÜZYILDA KLASİK ÜSLUP VE TEMSİLCİLER
Klasik üslup, XVIII. asırda da büyük bir rağbet görmüş ve önceki asırdan itibaren hikemî, bediî (Sebk-i Hindî) ve mahallî (folklorik) üsluptan da beslenerek, bu yüzyılda daha renk­li bir görünüm kazanmıştır. Anlamdan ziyade sese önem veren, sanat kaygısından uzak, nükteli, açık ve zarif bir söyleyişe yaslanan klasik üslup, bu asırda kadim zevki temsil eder.Mahallî üslubun yüzeyselliğine ve Sebk-i Hindî'nin aşırı zihnîliğine tepki gösteren şairler, Bakî ve Şeyhülislam Yahya'da en güzel ifadesini bulan klasik üsluba dönmeyi yeğlemişlerdir. Pertev'e göre bu tarz söyleyiş "tarz-ı hasen" yani güzel, gönle ve kulağa hoş gelen bir tarzdır. Klasik estetik çizgisinde kalan şair­lerden Seyyit Vehbî ve Sünbülzade Vehbî de, şiirlerinde heceyle şiir yazma ve sadeleşmeye karşı çıkarak şiir makamını çöğür şairlerinin almasından yakınmışlardır. Raşit ise, zihnî şiiri eleştirerek şiirde nüktenin de önemli olduğunu, nüktesiz şiirin pejmürde kıyafetli bir güzelden farksız olduğunu söylemiştir. Şeyhülislam Yahya ve Neşatî'yi üstat kabul eden Nazîm Yahya, Enis ve Esrar Dede, Nahifî gibi Mevlevi şairler ile Nevres-i Kadim, Pertev, Beylikçi İzzet bu asırda klasik uslup çizgisinde kalan şairlerdir.Klasik üslubun bu asırdaki en önemli temsilcileri Kâmî ve Nahifî'dir. Fakat Nahifî, Nazîm ve Enis Dede ile birlikte, dinî-tasavvufi duyarlılıkla kaleme aldığı şiirleriyle bu üs­lup içerisinde farklı bir yönelişi temsil ederler.
Kâmî: Nabî'den sonra onun boşluğunu dolduracak şairlerden biri olarak görülmüş ve devrinde oldukça meşhur olmuş bir şairdir. Edirneli Efendi, Edirnevî Çelebi lâkabıyla tanınan şairin en önemli eseri Divanidır Manzum, mensur bir çok eser kaleme alan şairin, Tuhfetü'z-Zevra, Behçetü'l-Feyha, Firuz-name adlı küçük hacimli manzum mesnevileri ile mensur Mehamü'l-Fukaha adlı Hanefî fakîhlerle ilgili Arapça eseri ve yine fıkıhla ilgili Farsçadan tercüme ettiği Nefisetü'l- Uhreviyye'si vardır.
Kâmî, Gülşenî şeyhlerinden İbrahim Gülşenî'nin oğlu olması sebebiyle küçük yaşlar­dan itibaren tasavvuf potasında yoğrulmuş bir şairdir, devrinde Nabî'den sonraki üstat şairlerden biri olarak kabul edilmiştir.
Kâmî, lâtife ve hiciv söylemenin oldukça rağbet gördüğü bir dönemde, şiiri ciddiye alan, klâsik estetiğin sırlarına vâkıf bir şairdir. Ona göre birkaç beyit söylemekle şair olu­namaz. Kâmî, bir gazel şairi olmak­la birlikte divanında kaside, tarih, lügaz ve matlalar önemli bir yer tutmaktadır. Kaside­lerinde Nefî etkisi vardır, çok sayıda tarihi vardır. Bunlar arasında kızı, eşi ve babasının ardından yazdıkları lirik tarihler çok beğenilmiştir. Şair, asıl kudretini ka­side ve kıtalardan ziyade gazellerinde göstermiştir. Divanında her harften gazele yer ve­ren dönemin nadir şairlerinden biridir. Gazelleri genellikle âşıkanedir. Şiirlerinde tasav­vuf ön planda değildir. O, Lâle Devri eğlencelerine, folklorik ve hikemî şiire ilgi gösterme­miş, klasik üslûba bağlı âşıkane şiirler yazmıştır.
Mesnevileri ise küçük hacimli, türünün basit örneklerindendir. Tuhfetü'z-Zevra'da, Bağdat'ta gömülü bulunan meşhur şahsiyetler; Kamî'nin Bağdat kadılığı sırasında kaleme aldığı Behcetü'l-Feyha'da ise, Bağdat valisi Hasan Paşa'nın asi Arap aşiretleriyle mücadele­leri anlatılır. Yer yer yörenin güzelliklerinin de tasvir edildiği mesnevide, yöresel sözcük ve benzetmelerle süslenmiş, sanat kaygısından uzak bir üslûp kullanılmıştır. Firuzname ise, bir padişahla azat ettiği kölesinin karısı Gülruh arasında geçen yasak aşkı anlatan orijinal bir aşk mesnevîsidir.
Kâmî'nin gazellerinde, Türkçe kelime ve deyimler ve zarif hayallerle süslü bir üslup hâkimdir. Kasidelerinde ise daha külfetli ve ağır bir dil kullanılmıştır. Kâmî, Lale Devri'yle birlikte Nedim'in kazandığı şöhret sebebiyle geri plana düşmekle birlikte, zarif, nükteli şi­irleriyle dönemin üstat şairleri arasına girmeyi başarmıştır.
Beliğ:Mesnevileri, biyografik eserleri ve tarihleriyle dikkati çeken şairlerinden biridir. Nüktedan, zarif, iyi bir musikişi­nas olarak tanıtılmıştır. Şiirlerinde, mahallî söyleyişler zengindir.
Nevres-i Kadim: Sıla hasretini dile getirdiği lirik şiirleriy­le tanınan bir şairdir. Türkçe ve Farsça Divanları ile Bedir savaşını anlatan Gazve-i Bedir adlı manzum bir mesnevisi ile Münşeat, Tarihçe-i Nevres, Vekayi-i Tebriz, Mebaligu'l-Hikem, Terceme-i Tarih-i Cihangir Şah adlı mensur eserleri vardır. Türkçe Divanı ile bu divan içinde bulunan Farsça Divanı vardır.
Mizaç itibariyle içten, dilini sakınmayan açık sözlü bir insandır. Bu sebeple atandığı görevlerden duyduğu memnuniyetsizliği, insanların riyakârlığını eleştirmekten çekinme­miştir. Nevres, pek renkli olmasa da kelamının yeni olduğunu, hiç kimseden mazmun almadığını iddia eder. Fakat şiirlerinin birçoğu gerekli itinadan yoksundur. Sürgün yıllarında kaleme aldığı hasret yüklü, lirik manzumeleri, onu devrinde kendine özgü olmayı başarmış şair­ler arasına dâhil etmiştir.
Hoca Neşet: Şairliğinden ziyade birçok önemli şahsiyetin yetiş­mesine katkıda bulunması ve yazdığı mahlasnameleri (Türk edebiyatında en çok mahlasname yazandır) ile büyük bir şöhrete kavuşan, devrin renkli şahsiyetlerinden biridir. Aksaray'daki evi, şiir ve edebiyat meraklısı gençler, tarikat ehli insanlarla dolup taşmıştır. Şeyh Galip, Pertev, Arif, Beylikçi İzzet, Ali Efendi, Arif Mehmet, İhsan, Neyyir, Ferrî, Niyaz gibi bazıları devrinin tanınmış isimleri, onun meclisine devam eden şairlerden­dir. Neşet, etrafında toplanan şairleri, Hint üslubunun önemli temsilcileri Saib ve Şevket gibi şairlere yönlendirmiş ve birçoğunun mahlasını da kendi vermiştir. Dinî-tasavvufi içerikli birçok mensur eseri olan şairin en önemli eseri, talebesi Pertev tarafından tertip edilen Divanı'dır.
Pertev: Hoca Neşet meclisinde yetişen şairlerin Galip'ten sonraki en önemli ismidir. Muvakkitzade ve Vakanüvis olarak anılan Pertev'in Divanı, Beylikçi İz­zet tarafından tertip edilmiştir. Divanında 500'ün üzerindeki gazele karşılık hiçbir kaside­si yoktur. Pertev, Nâyab için yazdığı mahlasnamesinde, renkli, sanatlı, derin anlamlar ve mazmunlarla yüklü, girdaba benzeyen şiirlerin hayal ve anlamı örteceğini; şiirin akan su gibi okuyucuyu yormayan, akıcı bir üslupla yazılması gerektiğini söylemiştir. Ona göre, şiirde insanı etkileyen, yakıcı, hassas duygular da olmalıdır. Çünkü şiir kalbe ait bir maceradır.
Şiirlerinde, Baki ve Şeyhülislam Yahya'yı hatırlatan klasik üsluba uygun, külfetten uzak, lirik, canlı, özenli bir üslubu vardır. Pertev, bu üslubuyla güzel bir tarz (tarz-ı hasen) icat ettiğini söylemekle bir­likte, bu tarzda iyi bir takipçi olmanın ötesine geçememiştir. Şair, mecazi aşkın dedikodu­sunu bile etmeyi gereksiz gördüğünü söylemekle birlikte, yer yer Nedim gibi beşerî aşk şi­irleri de söylemiştir. Onun da gönlü sarışın bir güzeldedir; esmerliği bazen şikâyet konusu bile eder. Gönlünü hoş etmeyen, cefalı sevgili istemez. Bu tür imajlar, klasik estetikte baş­layan çözülmenin göstergeleridir.
Esrar Dede: Daha çok Mevlevi şairlerle ilgili tezkiresiyle tanınmıştır.  Şeyh Galib'in edebiyat dünyasına kazandırdığı, klasik şiirin ilginç simalarından biridir. Arapça ve Farsça'nın yanında, Latin, İtalyan ve Rum dillerini de bilen şairin, Lügat-i Talyan adlı yarım kalmış küçük bir sözlük tercümesi vardır. Esrar'ın, birçok dil bilmesi ve şiirlerindeki Hristiyanlıkla ilgili motiflerin fazlalığı onun mühtedi (din değiştiren)lerden olabileceğini akla getirmekle birlikte, bu konuda yeterli bir bilgi yok­tur.
Sebk-i Hindî tarzı şiirlerden ziyade li­rik ve külfetsiz bir dille yazdığı gazelleriyle kendini gösterme fırsatı bulmuştur. Bu sebeple Galib'in etkisi, daha çok onun fikrî yapısı üzerinde kendini göstermiştir.
Esrar, daha çok Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyyesiyle tanınmakla birlikte, sanat hayatı bakımından en önemli eseri Divanı'dır. Bir gazel şairi olan Esrar Dede'nin, di­vanında kasideler fazla bir yer tutmaz. Gazellerin çoğu âşıkanedir.
Şeyhülislam İshak Efendi: Lale düşkünlü­ğünün dışında devrin coşkusuna ilgi göstermeyen şairlerden biridir. Devrinde, bâtıni çiz­gilerden uzak bir tasavvuf anlayışına sahip, büyük bir bilgin olarak tanınmıştır. Şöhretini I. Mahmud döneminde kazanmıştır. Divanını da onun adına tertip etmiştir. İshak, dinî-tasavvufi bir neşve ile kaleme aldığı gazelleriyle tanınmıştır. İshak'ın, Divanı dışında dinî içerikli bir mesnevisi ve mensur eserleri vardır.
Feyzî: Mesnevi türünde eserleriyle dikkati çeker. Lirik gazelleri ve müfretleri başarılıdır. Divanında kasideler azken, tarih ve müfretlerin fazlalığı dikkati çekmektedir. Mesnevileri, mahallî renkler bakımından zenginliğiyle dikkati çeken, edebî değerden yoksun örneklerdir.
Beylikçi İzzet Bey: Pertev gibi Hoca Neşet’in gözde şairlerinden biridir. Divan-ı Hümayun'a kâtip olarak giren İzzet, padişahla ters düşmesi sebebiyle genç yaşında öldürülmüştür. Kaynaklarda, öldürülme sebebi olarak kendine verilen görevlerle ilgili cüretkar, alay yollu konuşmaları gösterilmektedir. Şiiri hoşça vakit geçirmeye yarayan iyi bir arkadaş olarak gördüğünü söyleyen İzzet'in şiirleri derinlikten yoksun, lirik söyleyişlerden ibarettir.
İlhamî: Şimşirlik kasrındaki kafes hayatını ve saltanat yıllarında ya­şadığı ıstırapları dile getirdiği hasbihâl türü şiirleriyle dikkati çeken III. Selim'dir. İlhami, şiirlerini bir Divançede toplamıştır. Dönemin şair padişahları içinde anılmaya değer tek isimdir.
Sûz-ı dil-ârâ makamının mucidi olan İlhamî, sanata ve sanatkâra verdiği önemle ta­nınmış; reformist, hassas ruhlu bir padişahtır. Kaynaklarda, bestekârlığının şairliğinden üstün olduğu söylenmektedir. Aynı zamanda iyi bir Mevlevi olan padişah, Şeyh Galip'le yakın bir dostluk kurmuştur.




Klasik Üslupta Dinî-Tasavvufi Söylem
Nahifî, Nazim, Enis Dede ve Sakıp Dede dinî-tasavvufi duyarlılıkla kaleme aldıkları şiir­leriyle klasik üslup içerisinde farklı bir yönelişi temsil ederler. Bunlar içinde şair olarak en güçlüsü Nahifî'dir. Onun ardından Nazim gelmektedir. Enis ve Sakıp Dede ise, taklit sevi­yesinde kalan, nazire şairlerindendir.
Nahifî: dinî-tasavvufi bir neşve ile yaz­dığı lirik şiirleri ve bilhassa Mesnevi tercümesi ile büyük bir şöhrete kavuşmuş, devrin en verimli şairlerinden biridir. Küçük yaştan itibaren naat söyleme­ye başlamıştır. Nahifî, dinî-tasavvufi duygularını lirik bir dille ifade eden, kendine has bir söyleyişe sahip üstat şairlerden biridir. Onun "taze-gûy" yani yeni soluklu bir şair olarak nitelendirilmesi, daha çok bestelenen ve Yunus tarzında söylediği şiirlerinden kaynaklanmaktadır. Şeyh Galip ve Nedim'den sonra gelen asrın en önemli şairidir.
Nahifî iki Divan tertip etmiştir. Bunlardan biri, sadece dinî şiirlerden meydana gelmektedir. Onun asıl başarılı olduğu şiirler gazel ve rubaileridir. Hâletî'den sonra edebiyatımızın en çok rubai söyleyen şairi olan Nahifi, kendini zamanın Hayyam'ı olarak nitelendirmiştir. Aynı şekilde, gazelleriyle de çok gazel söyleyen şairler arasında yer almıştır. Şiirlerinde, gerek Sebk-i Hindî, gerekse Nabî ve Nedim tarzına rağbet et­memiştir.
Nazîm: Edebiyatımızda naat şairi ve büyük bir bestekârdır. Enderun'da yetişen şairlerden biridir. Nazim, 5 ayrı Divan tertip etmiştir. Şair, bestekârlığının yanında aynı zamanda iyi bir icracıdır. Naatları, anlam ve hayal derinliğinden yoksun, samimi, lirik ve canlıdır. Gazelleri genellikle rindane ve âşıkanedir. Dinî ve tasavvufî gazellerinin sayısı oldukça azdır.
Enis Dede: Devrin meşhur mutasavvıf­larındandır. Ömrünü Mevlana ve Mesnevi'yi okumaya ve okutmaya adayan şair, sanatını da Mevleviliğin hizme­tine vermiştir. Tek eseri olan küçük hacimli Divanının, üçte ikilik bir kısmı kaside şeklinde yazılan naatlardan meydana gelmektedir.
Sakıp Dede: Sanatını ta­mamıyla Mevleviliğin değerini anlatmaya adadığı didaktik şiirleriyle dikkati çeken bir şa­irdir. Mevlevi şeyhleri ve tanınmış dervişlerin biyografilerinden oluşan üç ciltlik Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyân adlı eseriyle Mevleviler arasında oldukça meşhurdur. Şiirleri, Mevlevi­lik açısından önemli olmakla birlikte, edebî bakımından aynı şeyleri söylemek mümkün değildir. Yetişme yıllarında Kadızadelilerin her türlü bidatı haram sayarak, tekke ve tari­kat mensuplarına karşı başlattıkları saldırılar, şairi Mevleviliğin değerini, Mevlana'ya olan sevgisini anlatmaya yöneltmiştir. Divanı Mevlana ve Mevlevilikle ilgili şiirlerle dolu didaktik bir risale hüviyetindedir. Divanında, devlet adam­larına yazılan bir methiyeye rastlanmamaktadır. Şiirleri, baştan sona hikmetli sözler, nasihatlar, dinî-tasavufi öğütlerle doludur.

XVIII. YÜZYILDA HİKEMÎ ÜSLUP VE TEMSİLCİLERİ
Dönemin en çok takipçi bulan şairlerinin başında Nabî'nin gelmesi sebebiyle, bu asırda klasik üsluptan duygu ve sesin yerine, fikri ve manayı öne çıkarması bakımından ayrılan hikemî (tebliğî, didaktik) üslup, en verimli çağını yaşamıştır. Fakat bunlar içinde Koca Ragıp Paşa dışında diğer şairler Nabî'nin güçlü, akıcı üslubuna erişen şair çıkmamıştır. Hikemi şiirin rağbet görmesinde, Nabî'nin etkisinin yanında sosyal ve siyasi hayattaki aksaklık ve huzursuzlukların had safhaya çıkmasının da önemli bir etkisi vardır. Hikemî şiiri tercih eden şairler Nabî'ye olan hayranlıklarını her fırsat­ta dile getirmişlerdir. Bunlardan Hazık kendini "Nabî-i sani" olarak nitelendirmiştir. Hik­metli söyleyişin en önemli isimleri, Raşit, Seyyit Vehbî, Münif ve Koca Ragıp Paşa'dır. Sünbülzade Vehbî ve Neylî ise hikemî şiirlerinin yanında Nedim vadisinde de şiirler söyleyen şairlerdir. Bu üslubun diğer temsilcileri ise, Dürrî, Âtıf, Asım, Hazık, Naşit, Salim, Rahmî, Şeyhülislam Es'at, Ratip, Haşmet ve Fıtnat'tır.
Raşit: Asrın önemli tarihçilerinden biridir. Reis-i şairan Taip'in Seyyit Vehbî ile birlikte şiir ülkesinin padişahı olmaya layık gördüğü isimlerden biridir.
Raşit, dönemin Nabî takipçileri içinde en güçlü şairlerden biridir. Şiirinin asli unsuru fi­kirdir. Birçok şiiri, hikemi şiirin üstadı olan Nabî'ye nazire olarak yazılmıştır. Bazen Nedim vadisinde ve Sebk-i Hindî tarzında şiirler söylemekle birlikte, bunlarda hikemî şiirlerindeki seviyeyi yakalayamamıştır. Divanı'ndaki en güzel şiirler gazellerdir. Çok sa­yıda tarih yazan şair musammatlara rağbet etmemiştir.
Seyyit Vehbi: Devrinde Nabî'nin yegâne varisi olarak görülen şair, hakimâne tavrına tezat olarak zekâsı ve sanatını her fırsatta padişah ve sadrazama yaklaşmaya bir araç olarak kullanmaya çalışmıştır.

Vehbî, çok kolay yazabilen güçlü bir şairdir, ancak şiiri yeterince ciddiye almamıştır. Vehbî, kasidede Nefi, gazelde ise Nabî'yi örnek almıştır. Nedim'in yolunda da gazeller yazmıştır. Vehbî, asıl Nabî vadisinde dolaşmış, kendi­ni Nabî'nin "hayru'l-halef"i saymıştır. Vehbî, edebiyatımızın en çok kaside söyleyen şair­lerinden biridir. Kasideleri arasında yer alan, vekaletnamesinde; artık herkesçe üstatlığı kabul edilen bir şai­rin kalmadığını belirterek şairle "müteşair"i ayırmak için Nedim'i vekil bırakmıştır. Onun da defterini Selim Efendi'ye vermesini vasiyet etmiştir.
Vehbî'nin, Divanı dışındaki eserlerinin en önemlisi, III. Ahmet'in ço­cuklarının sünnet düğünü ile Sultan Mustafa'nın kızı Ayşe Emetullah Sultan'ın evlenme merasimlerini günü gününe anlattığı, yer yer manzum parçalar da içeren mensur Surname'sidir. Bu eser, İstanbul'un mahallî hususiyetleri, örf ve âdetlerini yansıtan bir vesika niteliğindedir. Bazı araştırmacılar Lale Devri'ni bu düğün ile başlatmışlardır.
Münif: Derviş meşrep, hoş sohbet, hazır cevap bir kim­sedir. Ayrıca, Türk, Acem, Irak ve Arap makamlarına vâkıf iyi bir musikişinas ve iyi bir ic­racıdır. İlk şiirlerinde Hezarî mahlasını kullanmış, sonra Raşit'in te­siriyle Münif mahlasını tercih etmiştir. Âtıf ve Raşit'in önemli etkisi olmuştur. Gençlik yıllarında Hezarî mahlasıyla genellikle âşıkane şiirler yazan şair, Nabî ve Raşit gibi şairlerin etkisiyle hikemî şiir tarzına yönelmiştir. Mü­nif, Divan nüshalarının çokluğundan da anlaşılacağı üzere çok okunan, as­rın önde gelen şairlerinden biridir.Münif, Nabî-Saib yolunda yazdığı şiirlerinde büyük başarı göstermiş, bazı şiirleriy­le taklidin ötesine geçmeyi başarmış güçlü bir şairdir. Divanında bir münacat dışında dinî şiirler yoktur. Asıl şöhretini kasideleriyle sağlamış­tır. Bunlar arasında, Ziya Paşa'nın Harabatına alınan "kaside-i nuniyye" ve "devlet" redifli şiirleri beğenilmiştir. Az sayıdaki gazellerinde, kasidelerindeki başarıyı gösterememiştir. Şiirlerinde tasavvuf önemli bir yer tutmamaktadır. Mesnevileri ise türünün basit örneklerindendir.
Koca Ragıp Paşa: Bu asrın Nedim ve Şeyh Galip'ten sonra akla gelen ilk isimlerden biridir. Devlet adamlığı ve şairliğinin yanında, ilim, kültür ve imar faaliyetlerine verdiği önemle tanın­mıştır. Evini de, Fıtnat Hanım, Çelebizade Asım ve Haşmet gibi birçok önemli şair ve şah­siyetin toplandığı bir meclis hâline getirmiştir.Ragıp Paşa, az sayıdaki şiiriyle sadece devrinin değil, eski şiirimizin de önemli isimleri arasına girmeyi başarmış bir şairdir. Nabî'yi takip etmiştir. Şiirleri, hikmet yüklü beyitlerle doludur. "Şecâ'at arz ederken merd-i kıbtî sirka­tin söyler", "Ehl-i feyzin eseri kalmasa da nâmı kalır", "Pes rif'atlere ziynet ile rif'at gelmez" gibi... Ragıp Paşa, hikemi şiirin bu asırdaki en büyük temsilcisidir. Gazellerinde Nabî ve Sâib tesiri son derece belirgindir. Birçok gazeli Nabî'ye nazire olarak yazılmıştır. Nabî etkisinde yazan diğer şairlerden farklı olarak, basit bir taklitçi olarak kalmamış, ken­di kişiliğini eserlerine başarıyla aksettirmiştir.Ragıp Paşa, hayattayken divanını tertip etmemiş ve şiirleri daha sonra Müstakimzade'nin himmetiyle toplanmıştır. Divanının (Ragıp 1253) çok sayıda nüshası vardır. Divanından sonraki en önemli eseri Mecmuasıdır, asıl başarısını gazellerinde göster­miştir. Mecmuadakiler bir tarafa bırakıldığında, divanında 174 gazele karşılık, kaside şek­linde yazılan sadece iki şiir vardır.Ragıp, güçlü, pürüzsüz ve açık bir söyleyişe sahiptir. Ragıp'ta, Nabî'deki çok yönlülük ve derinlik yoktur. Atasözleri ve deyimler bakımından şiirinin zenginliği anlatımını daha da güçlendirmiştir. Başından geçenleri de şiirlerine aksettirmiştir. Zaman zaman Nedim'i hatırlatan gazeller söylemiştir. Fıtnat Hanım'la karşılıklı latife ve nazireleri devrinde epey­ce meşhur olmuştur.
Hanımefendi Hazretleri veya Şairler Kraliçesi: Fıtnat Hanım: Tanzimat yazarlarınca "Hanımefendi Hazretleri" ve "Şairler Kraliçesi" gibi lakaplarla anı­lan Fıtnat Hanım, klasik edebiyattaki kadın şairlerin en meşhurudur. Fıtnat'ın Koca Ragıp Paşa'nın konağındaki edebî meclislere katılma­sı, hatta söylentilere göre aralarında hissî bir yakınlığın oluşması, Paşa ve Haşmet'le ara­sında geçtiği rivayet edilen kaba ve müstehcen latifeler, onun devrin geleneksel kalıplarını zorlayan bir kadın olduğunu düşündürmektedir.
Nabi ve Ragıp yolunda şi­irler yazmıştır. Divanındaki 59 gazelden birkaçı hariç, hepsi nazire olarak yazıl­mıştır.
Şiirleri, kendi kadın hassasiyetini yansıtmaktan uzak hikemî ve âşıkane söyleyişlerden ibarettir. Bazen, Nedim tarzında gazeller de söylemiştir. Daha çok gazelle­rinde başarılı olmuştur. Divanında sadece 4 kaside vardır. Divanında, diğer şairler gibi ta­rihler önemli bir yer tutmaktadır.
Fıtnat'a gelinceye kadar, edebiyatımızda yetişen kadın şa­irlerin sayısı Zeynep Hatun, Mihrî Hatun, Ayşe Hubba Hatun gibi birkaç isimle sınırlıy­ken ondan sonra kadın şairlerin sayısında büyük bir artış olmuştur. Bunda, sosyal hayatta­ki ve zihniyet dünyasındaki değişim kadar onun edebiyat dünyasında ulaştığı büyük şöh­retin de etkisi göz ardı edilmemelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder