1 Şubat 2013 Cuma


Çağdaş Kırım Tatar Edebiyatı-II                                                                                                                   7. ÜNİTE
1905'TEN SONRA VE SOVYET DÖNEMİNDE KIRIM TATAR EDEBİYATI
Ruslar Kırım'a yerleştikten sonra, bu bölgeye sevk ettikleri Rus ve diğer Hristiyan un­surların eğitimini sağlamak, bölgeyi yönetmede ihtiyaç duydukları devlet görevlileri, ter­cüman ve mütercimler yetiştirebilmek için okullar açmaya başladılar. Bu okullarda yer­li dilleri bilen öğretmenlere de ihtiyaç olduğundan 1861 yılından itibaren, misyonerlerin yönetiminde Rus-Tatar okulları faaliyete başladı. Müslüman Türkler, Çarlık Rusyası'nın her yerinde olduğu gibi bu okullarda da Hristiyanlık propagandası yapıldığını bildiklerinden çocuklarını Rus okullarına göndermek is­temediler.  İsmail Gaspıralı'nın Tercüman gazetesiyle yo­lunu açtığı modern eğitim  "Usul-i Cedid" okulları idealist bir nesil yetiştirdi.  Bu nesil, Sovyet döne­minin başlarına kadar bütün Rusya Türkleri arasında oldukça önemli bir rol oynadı.
XX. yüzyılın başlarına gelindiğinde Kırım'da gençler arasında genel olarak iki temel eğilim dikkati çekiyordu: Bir grup İsmail Gaspıralı ve Türkiye'nin etkisi altında, öncelik­li olarak eğitime önem veren Türkçü, İslamcı ve ıslahatçı bir ruha sahipti. Bir başka grup ise daha çok Rus okullarından yetişerek 1905 Rus Meşrutiyeti'nden sonraki serbestlik dö­neminde siyaset meydanına atılmış, genel olarak sosyalist ve devrimci düşüncelere bağlı sosyal demokrat genç bir kuşak idi. Bir de bu iki grup arasında, orta bir yol tutturmaya çalışan daha küçük bir grup oluşmuştu. Birinci gruptan bir kısmının üstünde Mehmet Akif’in etkilerinin olduğu ifade edilmiştir. Bu grubun hemen tamamı Gaspıralı'nın "ortak edebî dil" ilkesine bağlı olarak sade bir İstanbul Türkçesi kullanıyorlardı. Türkiye'deki millî edebiyat cereyanına yakın şairler üzeride Mehmet Emin Yurdakul'un etkileri görülüyor­du.
Osman Akçokraklı: Kırım'ın yetiştirdiği çok yönlü şahsiyetlerden biridir. 1905'ten sonra Reşit Mehdi ve H. S. Ayvazof'la birlikte Vatan Hadimi gazetesini çıkardı ve burada yazılar yayımladı. 1906'ta Kırım Goncaları adlı şiir kitabı basıldı. Tercüman gazetesinde ve Şura dergisinde çalıştı. Kırım-Türk Tatar Edebiyatının Kısaca Tarihçesi adlı eserini yazdı. Bu yıllarda Yeni Dünya gazetesinde tarih, etnografya, dil ve edebiyat konularında makaleleri ya­yımlandı. Kırım'daki eski kitabeleri, mezar taşlarını inceledi. Daha önce de Çufutkale'deki türbenin kitabesini inceleyerek bunun Altın Ordu hanı Toktamış'ın kızı Canike Hanım'a ait olduğunu belirlemiş ve tarihî belgelerden ve halk arasında riva­yetlerden esinlenerek Hikâyet-i Nenkecan Hanım adlı hikayesini yazmıştı.
Çora Batır, Koplandı Batır, Edige destanları üzerinde çalıştı. Bahçesaray Çeşme­si piyesini ve Çora Batır operasının librettosunu ve Kırımda Tatar Tamğaları adlı araştırmasını yayımladı. XVII. asır şairi Canmuhammed'in "Toğay Bey" adlı manzum eserini buldu ve yayımla­dı. Milletçilikle suçlandı,1938'de öldürüldü.
Numan Çelebi Cihan:  Daha çok siyasî faaliyetleriyle bilinse de akıcı bir dille yazdığı şiirlerle de sevilmiştir. Onun "Ant Etken Men" adlı şiiri, Kırım Türk­lerinin millî marşı olarak kabul edilmiştir.
1922-1927 yılları arasında edebî hayata girenler arasında Ziyaettin Cavtöbeli, Ke­rim Reşit Camanaklı, Fevzi Abdulhay, Mehmet Nüzhet, Cemil Kence, Eşref Şem'izade sayılabilir.
B. Çobanzade, "Son Devir Kırım Tatar Edebiyatı Tenkit Tecrübeleri"  adlı eserinde Kırım Türk-Tatar edebiyatı hakkında zamanın katı siyasî-ideolojik şartla­rı sebebiyle tam manasıyla objektif, bilimsel bir yorum yapamamıştır. Yine de o dönemin farklı yanlarına, şair ve yazarların bazı karakteristik taraflarına ışık tutar: O bu eserinde, Ömer İpçi ile H. Odabaş'tan başkalarının hep kuzey şivesiyle yazdıklarını, Yalı Boyu'ndan pek şair çıkmadığını, şairlerin daha çok kuzeyden çıktığı­nı ve günlük hayatta kullandıkları "çöl şivesi"yle yazdıklarını bildirir. Odabaş'ın şiir dilini yapmacık bulur ama, onun nesrini beğenir; Odabaş'ı Kırım'da yeni nesrin ku­rucularından, ilk hikâye yazarlarından biri olarak kabul eder. Mehmet Nüzhet'in şair ile "geday" arasında olduğunu,( Geday: Kırım'da halk şairlerine, âşıklara verilen isim.)  konu bakımından tasvirci, dil cihetinden oldukça temiz bir şair olduğunu, Şevki Bektöre'nin halk dilini güzel kullandığını, Mehmet Nüzhet'in ise hicivleriyle halk arasında ilgiyle karşılandığını bildirir.
Hasan Sabri Ayvazof: Jön Türkler'in yayın organı olan Muvazene ve Türk'te yazmıştır. Bakû'da çıkan Hayat gazetesinde ve Füyuzatta yazıları neşredildi. 1905 Rus Meşrutiyetinden sonra Kırım'da gizli faaliyetler yürüten milliyetçi "Genç Tatarlar" arasındaydı. "Umum Lisan-ı Edep Hakkında Fikrim" adlı makalesinde Gaspıralı'nın yolundan giderek "ortak edebî Türk dili"ni savunur. İçtihad dergisinde Rus inkılapçılarıyla Jön Türkleri karşılaştıran "Rusya İnkılabı Kebiri" adlı bir makalesinde Jön Türkleri, pasiflikle, halkla ilişkilerinin kopuk olmasıyla ve halkın anlayamayacağı bir dil kullanmakla suçlamış, on­lara Rus inkılapçılarını örnek göstermiştir.
H. S. Ayvazof'un gizli bir cemiyet olan Vatan Cemiyeti'ne üye olduğunu bilinmektedir. Gaspıralı'nın ölümünden sonra Tercüman gazetesinin yönetmiştir.  Millet gazetesinin de başyazarı da Ayvazof'tur.
1926'da Bakû I. Türkoloji Kurultayı'na gönderilen Kırım delegeleri arasındadır ve Kurultay'da Arap harflerinin yetersizliği hakkında görüş bildirmiştir.
Yeni Dünya gazetesinde İleri ve Okuv İş­leri dergilerinde dil konusunda birçok makale yazarak Gaspıralı'dan gelen "ortak edebî Türk dili" düşüncesini savunur. Kısa bir zaman çıkan Latin harfli Köz Aydın dergisinin re­daktörü olur. 17 Nisan 1938'de rejim düşmanı ithamıyla kurşuna dizilir. Ha­san Sabri Ayvazof, sadece Kırım Türk edebiyatının değil, aynı zamanda XX. yüzyıl baş­larında oluşmaya başlamış Türk dünyası ortak edebiyatının da önde gelen şahsiyetlerin­den biridir.
Onun Neden Bu Hale Kaldık piyesi Füyuzat dergisinde  tefrika edilir. Konu bir düğün evinde geçen, farklı yaşlardan ve farklı gö­rüşlerden insanların aralarındaki konuşmalardan ibarettir. Eserin kahramanlarından soylu bir aileden gelen, sosyalist fikirli, tam manasıyla Avrupalılaşmış bir avukat olan Said Bey, kendi ana dilinde konuşmakta güçlük çeken, sık sık Rusça kelime ve ifadeler kulla­nan, kendi toplumu hakkında doğru dürüst fikri olmayan bir aydındır. Milliyetçi ana dili öğretmeni Reşat Efendi ile gazete muharriri Ali Efendi, onu ikna ederek bir düğüne götü­rürler. Reşat bazı gençlerin ada dillerinde konuşamadıklarından şikâyet eder. Gazeteci Ali ise Rusya Müslümanları Kongresine katıldığını orada görüşmelerin Rusça yapılmasından rahatsız olduğunu söyler.
Piyesin ikinci perdesinde, birinci meclis Abdulvatan, Abdülislam ve "İhtiyarlar "ın ara­sındaki konuşmalardan oluşur. Burada yazar, "İslam dini"ni ve "vatan"ı kişileştirmiş, on­ları konuşturmaktadır.  H. S. Ayvazof, bu eserindeki "kahramanlar" ağzından dönemin belli başlı problemle­ri hakkındaki görüşlerini, açıklar. 
Ayvazof,  tercümeler yapmıştır. Bunların yanında gazete ve dergilerde yayımlanan çok sayıda makalesi, küçük hikâyeleri, Usul-i Tedris ve Talim-Terbiye adlı bir eseri de vardır.
Şevki Bektöre:  İstanbul'da okuyan Kırımlı gençlerle "Yaş Tatar Yazıcıları" adlı bir cemiyet kurdular.  Karılgaç Yuvası, Altın Yarık, Şiirler Cöngi gibi kitapları yayımladılar. Türk Yurdu dergisinde Gözlerin, Ağlama Emi? adlı şiirleri yayımlandı. Ergenekon adlı ilk şiir kitabı yayımlandı. Tatar­ca Sarf ve Nahv gramer kitabını yazdı. Türkmen Dilinin Sarfı adlı ders kitabını yazdı. Volga Kızıl Akarken adlı hatıratı ölü­münden sonra basıldı.
Bekir Sıdkı Çobanzade: Kırım Türklerinin önde gelen şair ve bilim adamlarındandır. İstanbul'da Galata­saray Mekteb-i Sultanîsi'nde okurken Tevfik "Fikret Çobanzade'ye büyük ilgi ve yakın­lık göstermiş, hatta ona bir şiir defteri hediye etmiştir. Budapeşte'ye gitti. Macarca öğrendikten sonra Peter Pazmany Üniversitesi'nin Doğu Dilleri Fakültesi'nde okurken Hamit Zübeyr Koşay'la ve şair Enis Behiç Koryürek'le yakın iliş­ki içindedir. Budapeşte'den İstanbul'da çıkan Kırım dergisine yazılar gönderir. "Kıpçakların Cedex Comanicus Yazma Ede­biyat Abideleri ve Türk Dillerinde Telaffuzun Temel Problemleri" adlı tezi hazırlar.
1920'de Kırım'a döner. Kırım'da çıkan gazete dergilerde çeşitli konularda şiirleri, yazıları, makaleleri yayımlanır. Türk-Tatar Lisaniyatı­na Medhal adlı eserini bastırır. Kırım'da üzerindeki siyasî baskılar atmaya başlamıştır. Azerbaycan'a gider. Alfabe işleriyle ilgilenir. Bakû'daki I. Türkoloji Kongresi'ne katılarak "Türk-Tatar Dillerinin Karşılıklı İlişkileri", "Türk-Tatar Dillerinde İlmî Terminolojiyi Düzenlemenin Prensipleri" adlı bildiri­lerini sunar. 1928'de Boran adlı şiir kitabı Kırım'da basılır. 1920'li yıllardan itibaren siyasî hayatla ilişkisi olmamasına, kendini tamamen bilim­sel araştırmalara adamasına rağmen Çobanzade'nin milliyetçi, Türkçü geçmişi, Bolşevik Rusların her zaman onu "rejim düşmanı", "pantürkist" vd. şekilde suçlamalarından kur­taramaz. 1937'de tevkif edilir. Nerede, ne zaman öldüğü kesinlikle bilinmemektedir.
Türk dili ve edebiyatının çeşitli dönemleri hakkında günümüzde de önemini koruyan birçok eseri olan Çobanzade, başlangıçta Kırım'ın Kıpçak şivesi ("Çöl Şivesi") ile şiirler yaz­sa da 1928'de yayımladığı Boran'da dili İstanbul Türkçesine bir hayli yaklaşmıştır. Bilimsel araştırmalarında ise daima sade bir Türkiye Türkçesini kullandı.
Türkiye'de biyografisi ve bütün şiirleri İsmail Otar'ın Kırımlı Türk Şair ve Bilgini Be­kir Sıdkı Çobanzade adlı eserinde yayımlanmıştır. Kenan Acar da onun belli başlı araştırmalarını değerlendiren Kırımlı Bekir Sıdkı Çobanzade adlı bir eser yayımlamıştır. Kırımlı araştırmacı Safter Nagayev onun bütün eserlerinin listesini "Yılnamedeki İzler" adlı kitabında vermiştir.

1905'TEN SONRA VE SOVYET DÖNEMİNDE KIRIM'DA BASIN HAYATI
1905 Rus meşrutiyetinin ilanından sonra Kırım'da yeni gazete ve dergilerin yayımlanmasıyla gençliğin siyasî, edebî eğilimleri daha belirgin bir şekilde su yüzüne çıkmaya başlar.
Yetiştikleri Rus okullarının ve 1905 Rus Meşrutiyeti'nin etkisiyle kendilerini hürri­yet ortamında bulan, Çarlığa karşı daha açık ve sert bir mücadeleden yana olan, ekserisi Rus-Tatar öğretmen okulu mezunu olup "Yaş Tatarlar" şeklinde adlandırılan gençler, Seydahmet Çelebi'nin Karasupazar'da çıkardığı Vatan Hadimi gazetesi etrafında toplandılar. Gazetenin müdürü ve baş yazarı Abdurreşit Mehdiyev idi. Hasan Sabri Ayvazof, Hüseyin Şamil Toktargazi de bu gurubun içindeydi. Gazete, Çarlık yönetimine doğrudan karşı çıktığı için yedi ay sonra kapatıldı, İsmail Gaspıralı'yı pasiflikle suçlayan bu gençler gazetelerini "ortak edebî Türk dili"yle çıkartmışlardı.
Vatan Hadiminin kapatılmasından sonra Bahçesaray'daki Genç Tatarlar grubundan bazı milliyetçi öğretmenler, çocuklara hitap edecek bir dizi risaleler neşretmeyi kararlaştır­dılar. Bunlara Uçkun (Kıvılcım) adını vererek aynı isimle bir cemiyet de kurdular. "Orta yolak" şivesine dayanan, bu risalelerin beş altı ta­nesi ancak yayımlanabildi. (Orta Yolak Şivesi: Kırım'ın orta kesimlerine kullanılan ağızlara verilen ad)
1909'da gizli "Vatan" cemiyetini kuran Numan Çele­bi Cihan, Cafer Seydahmet gibi Kırımlı milliyetçi gençler arasında bulunan Abdülhakim Hilmi (Altaylı), "Kırım Ocağı"nı kurdu. Küçük broşürler yayımladılar. Hasan Sabri Ayvazof'un yönetti­ği Millet gazetesi çıkartıldı. Ayvazof Latin harfleriyle "Köz Aydın" adlı bir dergiyi de yönetti.
Halit Çapçakçı ve Ali Badaninski tarafından Tatar Sedası adlı gazete çıkartıldı. İşçi Halk, Gökbayrak, Albayrak gazeteleri de bunları izledi. Ali Bodaninski ve Türkiyeli bolşe­vik Mustafa Suphi, birlikte Yeni Dünya gazetesini yayımladı. [H]abibulla Odabaş, Akmescit'te Yeşil Ada ve Bilgi  dergilerini neşretti. Yanı Çolpan, İleri, Okuv İşleri gibi süreli yayınlar Kırım'da yeni kurulan Sov­yet hükümetinin ideolojik baskısı altında yayımlansa da milliyetçi dü­şüncelerin ortadan kalkmadığını gösteriyordu. İleri dergisi hikâyenin gelişmesinde de etkili oldu. Bu dergideki hikâyecilerden Ömer İpçi, Cafer Gafarov, Abdulhekim Hilmi (Altaylı), Cemil Seyitümmet, Tanabaylı sayılabilir.
1905'TEN SONRA VE SOVYET DÖNEMİNDE KIRIM'DA TİYATRO
Modernleşme hareketlerinin bir uzantısı olarak Kırım'da tiyatro faaliyetleri de ortaya çık­maya başlar. Celal Muinov, Hüseyin Baliç, Seytahmet Memedof birer tiyatro grupları teşkil etmişlerdi. Celal Muinov, İsmail Lütfi'nin tercüme ettiği Puşkin'in Saran Rıtsar trajedisini sahneye koyar. Osman Zaatov da Gogol'ün Jenitba (Evlilik) komedisini çevirir. Seyit Abdulla Özenbaşlı 1901'de Kı­rım Tatarlarının ilk tiyatro eseri olan Olacağa Çare Olmaz adlı tiyatro eserini yazar. Abdureşit Mehdi de  bir tiyatro topluluğu kurmuştur. H. S. Ayvazof'un Neden Bu Hâle Kaldık  piyesi de konusu ve kuruluşu bakımından dönemin en ilginç eserleri arasındadır.
Hüseyin Şamil Toktargazi'nin de Mollalar Proyekti, Rahmsiz Balalar gibi tiyat­ro eserleri, Ömer İpçi'nin Fa[h]işe dramı, tiyatro alanında başarılı eserler arasın­dadır. Yusuf Bolat'ın özellikle Toy Devam Ete, İşlegen Tişler, Dubaralı Toy gibi komedileri, Deniz Dalgasız Olmaz, Sonki Gece, Arzı Kız adlı dramları  dikkati çe­ken eserlerdir.
Ömer İpçi çok yönlü bir şahsiyettir. Yol Dünya gazetesinde çalışmıştır. Gazi Mansur hakkındaki manzum hikâyesinde din ve vatan uğrunda cesaretle savaşan bir "evliya"yı anlatır. Ama o, daha çok Sovyet dönemin­de tiyatronun gelişmesinde önemli rol oynamıştır. O kısa bir zamanda yirmiye yakın tiyat­ro eseri yazmıştır. Yazarın Fa[hişe], Alim, Nenkecan Hanım, Motor, Ayınıklar, Azat Halk, Şa[h]ingeray,  Düşman gibi tiyatro eserleri Sovyet döneminin temel eserlerini teşkil eder. Nenkecan Hanım adlı tarihî dramı Osman Akçokralı'nın "Nenkecen Hanım Dürbesi" adlı hikâyesi esas alınarak yazılmıştır. Toktamış Han'ın kızı olan Nenkecan Hanım'la sevgilisi Salâhiddin'in hikâyesine dayanan, iki gencin aşkını tarihî zemini ve feodal dönemin şart­ları içinde tasvir eden bir eserdir.
Komünist Partisi bütün ülkede özellikle tiyatroya özel bir değer vermiş, tiyatro faaliyetini des­teklemiştir.
SÜRGÜNDEN SONRA KIRIM TATAR EDEBİYATI (1944-1991)
Kırım'da millî hükümetin yıkılması, Sovyet yönetiminin işbaşına gelmesiyle edebiyat ha­yatı iki kat sıkıntıya düşmüştür. Birçok Kırım Türkü bu yıllardan 1937'ye kadar, rejim düşmanı ilan edilerek cezalandırılmıştır. Sovyet yönetimi, "ortak edebî Türk dili"ni yasaklamış, edebî dil ve bilim dili, Kıpçak ağızlarına doğru yönlendirilmiştir.
1944 toplu sürgünü, Kırım'daki Türk-Tatar medeniyetinin sonu olmuştur. Sürgünde sadece insanlar değil, birçok yazma ve basma eser de yok olup gitti. Yıllarca Kırım Tatarcası yazı dili olarak kullanılmadı. Ancak, Stalin'in ölmesinden sonra yavaş yavaş bazı haklar tanınmaya başladı. 1 Mayıs 1957'de Lenin Bayrağı adlı bir gazete çıkarmalarına izin verildi. Böylece hayatta kalabilen "Şamil Alâdin, Abdura[h]im Altanı, Abdulla Dermenci, Eşref Şemizade, Yusuf Bolat, Ziyadin Cavtöbeli, Ra[h]im Tınçerov, Reşid Murad, Fetta[h] [H]akim, Gafar Bulğanaklı gibi yazar ve şairler toplanarak Kırım Türk edebiyatı­nı canlandırmaya çalışmışlardır.
Sürgün döneminde şiir diğer türlerden öndedir. Bunun sebepleri, nesir türlerini yazacak hacimde gazete ve dergi yoktur, kitap bastırmak da zordur. 1957'de Kırım Türkçesiyle otuz Kırımlı müellifin hikâyeleri, denemeleri ve şiirlerden oluşan Ba[h]ar Ezgileri yayımlanır. Bu eser 1941'den sonra Kırım Türkçesiyle yayımlanan ilk eserdir"
1970'li yıllardan itibaren Özbekistan'da resmî okullarda öğrenci olan Kırım Tatarları kendi ana dili derslerini de okumaya başlarlar. Bu arada ana dili için ders kitapları da yazılır. Yıldız adıyla yılda iki defa yayımlanan antoloji mahiyetinde bir eser çıkartılır. 1980'den sonra bu eser, iki aylık bir dergiye dönüştürülür. Bu derginin kı­rım Tatar edebiyatının yeniden oluşmasında büyük rolü vardır.
Kırım Türkleri özellikle 1991'den son­ra kitleler hâlinde artık Ukrayna'ya bağlı Özerk bir Cumhuriyet olan Kırım'a yerleşmeye başladılar. Orada "yeniden doğuş" başladı. Ana dilinin korunması ve gelişmesi için sanatçılar, öğretmenler, aydınlar büyük feda­karlık yapıyorlar. Yeniden gazete ve dergiler yayımlıyor, kitaplar basılıyorlar. Taşkent'teki Yıldız dergisi de artık Akmescit'te çıkıyor.
Eşref Şemizade: Sürgün dönemdeki en önemli edebî şahsiyettir.  İlk şiiri "Köyde Yaz Akşamı" 1923'te yayımlanır. H. S. Ayvazof'un yönetiminde yayımlanan Köz Aydın dergisinde yazar olarak çalışır.
O dönemde "Sovyet kuruculuğu"nun önemli başarılarından biri olarak gösterilen "DneproGES" (Dinyeper Barajı) barajı hakkında 1931'de yazdığı "Dneprelstan" adlı büyük manzumesi (poéma) edebî ve siyasî çevrelerde takdirle karşılanmış, şaire ün ve iti­bar kazandırdığı gibi Rusçaya da çevrilmiştir.
Bu sıralar­da birçok aydın gibi rejim düşmanlığı, milliyetçilik ve "pantürkist" olmakla suçlanır.
Akşam Deniz Yalısında, Yırlarım, Şaylı Kız, Arıkbaş Eteginde, [H]asret  adlı şiir kitapları yayımlanır. Sürgünde iken de Kaval, Toğan Kaya, Şiirler ve Poemalar adlı kitapları basılır. Şiir kitaplarından başka Ömür ve Yaratıcılık, Halk Hızmetinde, Edebiy ve Tenkidiy Makaleler gibi yazı ve makaleleri de vardır.
Şemizade Rusçadan Şekspir'in "On Ekinci Gece" trajedisini, Puşkin, ve Lermontov'tan bazı şiirleri çevirir. Ayrıca Genceli Nizami'den yaptığı tercümeler de vardır.
Şemizade halk arasında Aslı Han adıyla bilinen destanı yeniden işlemiş; Kırım Türk­lerinin başına gelen talihsiz hadiseleri, çektikleri acıları bu eserinde alegorik bir tarz da işlemiş, destandan bazı parçaları da zamanında yayımlatmış ama, tamamı Közyaş Divar adıyla ancak yakın dönemlerde basılabilmiştir.
Şemizade, eserleri, ta­vırları ve edebiyat bilgisinin derinliğiyle, vatan Kırım ile sürgündeki Kırımlılar arasın­da köprü olmuş millî-edebî geleneklerin genç kuşaklara aktarılmasında önemli bir rol oynamıştır.
Cengiz Dağcı: Kırım Tatar edebiyatının en tanınmış yazarlarındandır. İlk şiirleri Gençlik dergisinde yayımlanır. Yan­gın adlı ilk hikâyesini yazar. Askere alınarak Ukrayna cephesine gönderilir ve burada Almanlara esir düşer. Savaş yıllarında çektiği sıkıntıları, şa­hit olduğu savaşın korkunç yüzünü ileride yazacağı Korkunç Yıllar ve Yurdunu Kaybeden Adam'da anlatır.
Savaş sonrasında yazdığı bir hikâyesini İstanbul'a Varlık Yayınevi'ne gönderir. Yayıne­vi yöneticisi Yaşar Nabi Nayır, hikâyesini genişletirse yayımlayacağını bildirince bu sefer Korkunç Yıllar ve Yurdunu Kaybeden Adamı gönderir. Ziya Osman Saba, eserlerin dili ve imlası üzerinde bazı düzeltmeler yaptıktan sonra, bir romanın iki ayrı bölümünden ibaret olan bu eserler basılır ve Türkiye'de ilgiyle karşılanır. Ardından yazarın en önemli romanlarından biri olan Onlar da İnsandı, Ölüm ve Korku Günleri, O Top­raklar Bizimdi, Dönüş vd. basılır. Böylece Türkiye Türkleri, kendileriyle hiç ilgisi olmadığını düşündükleri II. Dünya Savaşı'ndan Türk dünyasının nasıl kayıplarla, ne büyük ıstıraplarla çıkmış olduğunu öğrenme imkânı bulur.
Cengiz Dağcı, Polonyalı bir genç kızın hikâyesi olan Ölüm ve Korku Günleri ile Cengiz Han hakkındaki yazdığı Genç Timuçin hâriç, daha çok Kırım'da olup bi­tenleri anlatır. Ömrünün son dönemlerinde hatıralarını kaleme alır: Yansılar, Ben ve İçimdeki (Yansılardan Kalanlar), Hatıralarda Cengiz Dağ­cı (1998) vd.
1944 toptan sürgünü Kırım'ı Türksüzleştirdiği gibi, Kı­rım Türklerini de tarihte eşi az görülen büyük bir felakete sürükledi. İsmail Gaspıralı'nın bilinçli bir şekilde başlattığı, Kırım'ın Türkiye ve Türk dünyasıyla kültürel bütünleştirilmesi sürecini, o kadar yıl sonra, kaderin cilvesi olarak Cengiz Dağcı, koptuğu noktadan devam ettirdi; Türk kültürünün en önemli halkalarından birini, Kırımla Türkiye'yi birleştirerek ye­niden oluşturdu. Cengiz Dağcı olmasaydı, Türkiye Türkleri Sovyetler Birliği'nin çöküşüne kadar, Kırım Türklerinin başlarına gelen tarihî felaketi, II. Dünya Savaşı'nda Türkülüğün yaşadığı acıları bu kadar yakından tanımayacak, bilmeyecekti.
Eserlerini Türkiye Türkçesiyle yazarak hem Türkiye'nin hem de Kırım Türklerinin ya­zarları arasında yer adı. İLESAM, Türkiye Yazarlar Birliği, Türk Ocağı başta olmak üze­re Türkiye'de birçok kurumun ödülüne layık görüldü.
Kırım'da yaşanan ve yazarın da doğrudan doğruya büyük ölçüde etkilendiği onca ıs­tıraplı, facialarla dolu hayatı eserlerinde anlatırken zehir dilli olmadı; insanlığını, objek­tif tavrını koruyabildi. Haklı da olsa kendisini nefret ve intikam duygusuna kaptırmadı. Bu bakımdan eserleri hem Kırım millî Türk hayatını hem de insanlığın gördüğü en deh­şetli savaş ortamında ırkı, dini, dili ne olursa olsun insanın çektiği azabı, katlandığı acıları anlatır. Böylece o dünyanın hümanist kültürüne de kendi ölçüsünde katkıları olan bir ya­zar olarak tarihe geçti.
Cengiz Dağcı hakkında Türkiye'de çeşitli toplantılar, araştırmalar yapıldı. Bunların önem­li bir kısmı Dr. Mustafa Çetin'in editörü olduğu yazar hakkındaki veb sayfasında bulun­maktadır. Zafer Karatay TRT için Cengiz Dağcı belgeselini hazırladı. Neşe Sarısoy Karatay, Gamalı Haç ile Kızıl Yıldız Arasında adlı belgeselinde Cengiz Dağcı ve eserlerinden de geniş ölçüde yararlandı. Vefatından sonra Ötüken Yayınevi, Bellek -İnsan-Eser: Cengiz Dağcı kitabını yayımladı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder