Çağdaş Kırım Tatar
Edebiyatı-II
7. ÜNİTE
1905'TEN SONRA VE SOVYET DÖNEMİNDE KIRIM TATAR EDEBİYATI
Ruslar
Kırım'a yerleştikten sonra, bu bölgeye sevk ettikleri Rus ve diğer Hristiyan unsurların
eğitimini sağlamak, bölgeyi yönetmede ihtiyaç duydukları devlet görevlileri,
tercüman ve mütercimler yetiştirebilmek için okullar açmaya başladılar. Bu
okullarda yerli dilleri bilen öğretmenlere de ihtiyaç olduğundan 1861 yılından
itibaren, misyonerlerin yönetiminde Rus-Tatar okulları faaliyete başladı. Müslüman
Türkler, Çarlık Rusyası'nın her yerinde olduğu gibi bu okullarda da Hristiyanlık
propagandası yapıldığını bildiklerinden çocuklarını Rus okullarına göndermek istemediler.
İsmail Gaspıralı'nın Tercüman gazetesiyle
yolunu açtığı modern eğitim "Usul-i
Cedid" okulları idealist bir nesil yetiştirdi. Bu nesil, Sovyet döneminin başlarına kadar
bütün Rusya Türkleri arasında oldukça önemli bir rol oynadı.
XX. yüzyılın başlarına gelindiğinde Kırım'da gençler arasında
genel olarak iki temel eğilim dikkati çekiyordu: Bir grup İsmail Gaspıralı ve
Türkiye'nin etkisi altında, öncelikli olarak eğitime önem veren Türkçü,
İslamcı ve ıslahatçı bir ruha sahipti. Bir başka grup ise daha çok Rus
okullarından yetişerek 1905 Rus Meşrutiyeti'nden sonraki serbestlik döneminde
siyaset meydanına atılmış, genel olarak sosyalist ve devrimci düşüncelere bağlı
sosyal demokrat genç bir kuşak idi. Bir de bu iki grup arasında, orta bir yol
tutturmaya çalışan daha küçük bir grup oluşmuştu. Birinci gruptan bir kısmının
üstünde Mehmet Akif’in etkilerinin olduğu ifade edilmiştir. Bu grubun hemen
tamamı Gaspıralı'nın "ortak edebî dil" ilkesine bağlı olarak sade bir
İstanbul Türkçesi kullanıyorlardı. Türkiye'deki millî edebiyat cereyanına yakın
şairler üzeride Mehmet Emin Yurdakul'un etkileri görülüyordu.
Osman Akçokraklı:
Kırım'ın yetiştirdiği çok yönlü şahsiyetlerden biridir. 1905'ten sonra Reşit
Mehdi ve H. S. Ayvazof'la birlikte Vatan
Hadimi gazetesini çıkardı ve burada
yazılar yayımladı. 1906'ta Kırım Goncaları adlı şiir kitabı basıldı. Tercüman gazetesinde
ve Şura dergisinde çalıştı. Kırım-Türk
Tatar Edebiyatının Kısaca Tarihçesi
adlı eserini yazdı. Bu yıllarda Yeni
Dünya gazetesinde tarih, etnografya, dil
ve edebiyat konularında makaleleri yayımlandı. Kırım'daki eski kitabeleri,
mezar taşlarını inceledi. Daha önce de Çufutkale'deki türbenin kitabesini
inceleyerek bunun Altın Ordu hanı Toktamış'ın kızı Canike Hanım'a ait olduğunu
belirlemiş ve tarihî belgelerden ve halk arasında rivayetlerden esinlenerek Hikâyet-i Nenkecan Hanım
adlı hikayesini yazmıştı.
Çora Batır, Koplandı Batır, Edige destanları üzerinde çalıştı. Bahçesaray Çeşmesi
piyesini ve Çora Batır operasının librettosunu ve Kırımda Tatar Tamğaları adlı
araştırmasını yayımladı. XVII. asır şairi Canmuhammed'in "Toğay Bey" adlı
manzum eserini buldu ve yayımladı. Milletçilikle suçlandı,1938'de öldürüldü.
Numan
Çelebi Cihan: Daha çok siyasî faaliyetleriyle bilinse de akıcı
bir dille yazdığı şiirlerle de sevilmiştir. Onun "Ant Etken Men" adlı
şiiri, Kırım Türklerinin millî marşı olarak kabul edilmiştir.
1922-1927
yılları arasında edebî hayata girenler arasında Ziyaettin Cavtöbeli, Kerim
Reşit Camanaklı, Fevzi Abdulhay, Mehmet Nüzhet, Cemil Kence, Eşref Şem'izade
sayılabilir.
B.
Çobanzade, "Son Devir Kırım Tatar
Edebiyatı Tenkit Tecrübeleri" adlı eserinde Kırım Türk-Tatar edebiyatı
hakkında zamanın katı siyasî-ideolojik şartları sebebiyle tam manasıyla
objektif, bilimsel bir yorum yapamamıştır. Yine de o dönemin farklı yanlarına,
şair ve yazarların bazı karakteristik taraflarına ışık tutar: O bu eserinde,
Ömer İpçi ile H. Odabaş'tan başkalarının hep kuzey şivesiyle yazdıklarını, Yalı
Boyu'ndan pek şair çıkmadığını, şairlerin daha çok kuzeyden çıktığını ve
günlük hayatta kullandıkları "çöl şivesi"yle yazdıklarını bildirir.
Odabaş'ın şiir dilini yapmacık bulur ama, onun nesrini beğenir; Odabaş'ı
Kırım'da yeni nesrin kurucularından, ilk hikâye yazarlarından biri olarak
kabul eder. Mehmet Nüzhet'in şair ile "geday" arasında olduğunu,( Geday: Kırım'da
halk şairlerine, âşıklara verilen isim.) konu bakımından tasvirci,
dil cihetinden oldukça temiz bir şair olduğunu, Şevki Bektöre'nin halk dilini
güzel kullandığını, Mehmet Nüzhet'in ise hicivleriyle halk arasında ilgiyle
karşılandığını bildirir.
Hasan Sabri Ayvazof:
Jön Türkler'in yayın organı olan Muvazene
ve Türk'te yazmıştır.
Bakû'da çıkan Hayat gazetesinde ve Füyuzatta yazıları neşredildi. 1905 Rus Meşrutiyetinden sonra Kırım'da
gizli faaliyetler yürüten milliyetçi "Genç Tatarlar" arasındaydı.
"Umum Lisan-ı Edep Hakkında Fikrim" adlı makalesinde Gaspıralı'nın
yolundan giderek "ortak edebî Türk dili"ni savunur. İçtihad dergisinde
Rus inkılapçılarıyla Jön Türkleri karşılaştıran "Rusya İnkılabı
Kebiri" adlı bir makalesinde Jön Türkleri, pasiflikle, halkla
ilişkilerinin kopuk olmasıyla ve halkın anlayamayacağı bir dil kullanmakla
suçlamış, onlara Rus inkılapçılarını örnek göstermiştir.
H.
S. Ayvazof'un gizli bir cemiyet olan Vatan Cemiyeti'ne üye olduğunu
bilinmektedir. Gaspıralı'nın ölümünden sonra Tercüman gazetesinin yönetmiştir. Millet
gazetesinin de başyazarı da
Ayvazof'tur.
1926'da
Bakû I. Türkoloji Kurultayı'na gönderilen Kırım delegeleri arasındadır ve
Kurultay'da Arap harflerinin yetersizliği hakkında görüş bildirmiştir.
Yeni
Dünya gazetesinde İleri ve
Okuv İşleri dergilerinde dil konusunda birçok makale yazarak Gaspıralı'dan
gelen "ortak edebî Türk dili" düşüncesini savunur. Kısa bir zaman
çıkan Latin harfli Köz
Aydın dergisinin redaktörü olur. 17
Nisan 1938'de rejim düşmanı ithamıyla kurşuna dizilir. Hasan Sabri Ayvazof, sadece Kırım Türk edebiyatının değil, aynı zamanda
XX. yüzyıl başlarında oluşmaya başlamış Türk dünyası ortak edebiyatının da
önde gelen şahsiyetlerinden biridir.
Onun Neden Bu Hale Kaldık piyesi
Füyuzat dergisinde tefrika edilir. Konu
bir düğün evinde geçen, farklı yaşlardan ve farklı görüşlerden insanların
aralarındaki konuşmalardan ibarettir. Eserin kahramanlarından soylu bir aileden
gelen, sosyalist fikirli, tam manasıyla Avrupalılaşmış bir avukat olan Said
Bey, kendi ana dilinde konuşmakta güçlük çeken, sık sık Rusça kelime ve
ifadeler kullanan, kendi toplumu hakkında doğru dürüst fikri olmayan bir
aydındır. Milliyetçi ana dili öğretmeni Reşat Efendi ile gazete muharriri Ali
Efendi, onu ikna ederek bir düğüne götürürler. Reşat bazı gençlerin ada
dillerinde konuşamadıklarından şikâyet eder. Gazeteci Ali ise Rusya
Müslümanları Kongresine katıldığını orada görüşmelerin Rusça yapılmasından
rahatsız olduğunu söyler.
Piyesin ikinci perdesinde, birinci meclis Abdulvatan, Abdülislam
ve "İhtiyarlar "ın arasındaki konuşmalardan oluşur. Burada yazar,
"İslam dini"ni ve "vatan"ı kişileştirmiş, onları
konuşturmaktadır. H. S. Ayvazof, bu
eserindeki "kahramanlar" ağzından dönemin belli başlı problemleri
hakkındaki görüşlerini, açıklar.
Ayvazof, tercümeler yapmıştır. Bunların yanında gazete
ve dergilerde yayımlanan çok sayıda makalesi, küçük hikâyeleri, Usul-i Tedris ve Talim-Terbiye adlı bir eseri de vardır.
Şevki
Bektöre: İstanbul'da okuyan Kırımlı gençlerle "Yaş Tatar
Yazıcıları" adlı bir cemiyet kurdular. Karılgaç
Yuvası, Altın Yarık, Şiirler Cöngi gibi
kitapları yayımladılar. Türk
Yurdu dergisinde Gözlerin, Ağlama Emi?
adlı şiirleri yayımlandı. Ergenekon adlı ilk şiir kitabı yayımlandı. Tatarca Sarf ve Nahv gramer
kitabını yazdı. Türkmen
Dilinin Sarfı adlı ders
kitabını yazdı. Volga
Kızıl Akarken adlı
hatıratı ölümünden sonra basıldı.
Bekir Sıdkı Çobanzade: Kırım
Türklerinin önde gelen şair ve bilim adamlarındandır. İstanbul'da Galatasaray
Mekteb-i Sultanîsi'nde okurken Tevfik "Fikret Çobanzade'ye büyük ilgi ve
yakınlık göstermiş, hatta ona bir şiir defteri hediye etmiştir. Budapeşte'ye
gitti. Macarca öğrendikten sonra Peter Pazmany Üniversitesi'nin Doğu Dilleri
Fakültesi'nde okurken Hamit Zübeyr Koşay'la ve şair Enis Behiç Koryürek'le
yakın ilişki içindedir. Budapeşte'den İstanbul'da çıkan Kırım dergisine
yazılar gönderir. "Kıpçakların Cedex
Comanicus Yazma Edebiyat Abideleri ve Türk Dillerinde Telaffuzun Temel
Problemleri" adlı
tezi hazırlar.
1920'de Kırım'a döner. Kırım'da çıkan gazete dergilerde çeşitli
konularda şiirleri, yazıları, makaleleri yayımlanır. Türk-Tatar Lisaniyatına Medhal adlı eserini bastırır. Kırım'da üzerindeki siyasî baskılar atmaya
başlamıştır. Azerbaycan'a gider. Alfabe işleriyle ilgilenir. Bakû'daki I.
Türkoloji Kongresi'ne katılarak "Türk-Tatar
Dillerinin Karşılıklı İlişkileri", "Türk-Tatar Dillerinde İlmî
Terminolojiyi Düzenlemenin Prensipleri" adlı bildirilerini sunar. 1928'de Boran adlı
şiir kitabı Kırım'da basılır. 1920'li yıllardan itibaren siyasî hayatla
ilişkisi olmamasına, kendini tamamen bilimsel araştırmalara adamasına rağmen
Çobanzade'nin milliyetçi, Türkçü geçmişi, Bolşevik Rusların her zaman onu
"rejim düşmanı", "pantürkist" vd. şekilde suçlamalarından
kurtaramaz. 1937'de tevkif edilir. Nerede, ne zaman öldüğü kesinlikle
bilinmemektedir.
Türk dili ve
edebiyatının çeşitli dönemleri hakkında günümüzde de önemini koruyan birçok
eseri olan Çobanzade, başlangıçta Kırım'ın Kıpçak şivesi ("Çöl
Şivesi") ile şiirler yazsa da 1928'de yayımladığı Boran'da
dili İstanbul Türkçesine bir hayli yaklaşmıştır. Bilimsel araştırmalarında ise
daima sade bir Türkiye Türkçesini kullandı.
Türkiye'de biyografisi ve bütün şiirleri İsmail Otar'ın Kırımlı Türk Şair ve Bilgini Bekir Sıdkı Çobanzade adlı eserinde yayımlanmıştır. Kenan Acar da onun belli başlı
araştırmalarını değerlendiren Kırımlı
Bekir Sıdkı Çobanzade adlı
bir eser yayımlamıştır. Kırımlı araştırmacı Safter Nagayev onun bütün
eserlerinin listesini "Yılnamedeki
İzler" adlı kitabında vermiştir.
1905'TEN
SONRA VE SOVYET DÖNEMİNDE KIRIM'DA BASIN HAYATI
1905 Rus
meşrutiyetinin ilanından sonra Kırım'da yeni gazete ve dergilerin yayımlanmasıyla
gençliğin siyasî, edebî eğilimleri daha belirgin bir şekilde su yüzüne çıkmaya başlar.
Yetiştikleri
Rus okullarının ve 1905 Rus Meşrutiyeti'nin etkisiyle kendilerini hürriyet
ortamında bulan, Çarlığa karşı daha açık ve sert bir mücadeleden yana olan,
ekserisi Rus-Tatar öğretmen okulu mezunu olup "Yaş Tatarlar" şeklinde
adlandırılan gençler, Seydahmet Çelebi'nin Karasupazar'da çıkardığı Vatan
Hadimi gazetesi etrafında toplandılar. Gazetenin müdürü ve baş yazarı
Abdurreşit Mehdiyev idi. Hasan Sabri Ayvazof, Hüseyin Şamil Toktargazi de bu
gurubun içindeydi. Gazete, Çarlık yönetimine doğrudan karşı çıktığı için yedi
ay sonra kapatıldı, İsmail Gaspıralı'yı pasiflikle suçlayan bu gençler
gazetelerini "ortak edebî Türk dili"yle çıkartmışlardı.
Vatan Hadiminin kapatılmasından
sonra Bahçesaray'daki Genç Tatarlar grubundan bazı milliyetçi öğretmenler,
çocuklara hitap edecek bir dizi risaleler neşretmeyi kararlaştırdılar. Bunlara
Uçkun (Kıvılcım) adını vererek aynı isimle bir cemiyet de kurdular.
"Orta yolak" şivesine dayanan, bu risalelerin beş altı tanesi ancak
yayımlanabildi. (Orta Yolak
Şivesi: Kırım'ın orta kesimlerine kullanılan
ağızlara verilen ad)
1909'da gizli "Vatan"
cemiyetini kuran Numan Çelebi
Cihan, Cafer Seydahmet gibi Kırımlı milliyetçi gençler arasında bulunan Abdülhakim
Hilmi (Altaylı), "Kırım Ocağı"nı kurdu. Küçük broşürler yayımladılar.
Hasan Sabri Ayvazof'un yönettiği Millet gazetesi çıkartıldı. Ayvazof Latin harfleriyle "Köz Aydın" adlı
bir dergiyi de yönetti.
Halit Çapçakçı ve Ali Badaninski
tarafından Tatar Sedası adlı gazete çıkartıldı. İşçi Halk, Gökbayrak, Albayrak gazeteleri
de bunları izledi. Ali Bodaninski ve Türkiyeli bolşevik Mustafa Suphi,
birlikte Yeni Dünya gazetesini yayımladı. [H]abibulla Odabaş, Akmescit'te Yeşil Ada
ve Bilgi dergilerini neşretti. Yanı Çolpan,
İleri, Okuv İşleri gibi süreli yayınlar Kırım'da yeni kurulan Sovyet hükümetinin
ideolojik baskısı altında yayımlansa da milliyetçi düşüncelerin ortadan
kalkmadığını gösteriyordu. İleri
dergisi hikâyenin gelişmesinde de etkili
oldu. Bu dergideki hikâyecilerden Ömer İpçi, Cafer Gafarov, Abdulhekim Hilmi (Altaylı),
Cemil Seyitümmet, Tanabaylı sayılabilir.
1905'TEN SONRA VE SOVYET DÖNEMİNDE
KIRIM'DA TİYATRO
Modernleşme hareketlerinin bir uzantısı olarak Kırım'da tiyatro
faaliyetleri de ortaya çıkmaya başlar. Celal Muinov, Hüseyin Baliç, Seytahmet
Memedof birer tiyatro grupları teşkil etmişlerdi. Celal Muinov, İsmail
Lütfi'nin tercüme ettiği Puşkin'in Saran
Rıtsar trajedisini sahneye koyar. Osman
Zaatov da Gogol'ün Jenitba
(Evlilik) komedisini çevirir.
Seyit Abdulla Özenbaşlı 1901'de Kırım Tatarlarının ilk tiyatro eseri olan Olacağa Çare Olmaz adlı
tiyatro eserini yazar. Abdureşit Mehdi de bir tiyatro topluluğu kurmuştur. H. S.
Ayvazof'un Neden Bu Hâle Kaldık piyesi de konusu ve
kuruluşu bakımından dönemin en ilginç eserleri arasındadır.
Hüseyin Şamil Toktargazi'nin de Mollalar Proyekti,
Rahmsiz Balalar gibi tiyatro eserleri, Ömer İpçi'nin Fa[h]işe
dramı, tiyatro alanında başarılı eserler arasındadır. Yusuf Bolat'ın özellikle
Toy Devam Ete, İşlegen Tişler,
Dubaralı Toy gibi
komedileri, Deniz Dalgasız Olmaz, Sonki Gece,
Arzı Kız adlı dramları dikkati çeken eserlerdir.
Ömer İpçi
çok yönlü bir şahsiyettir. Yol
Dünya gazetesinde çalışmıştır. Gazi Mansur
hakkındaki manzum hikâyesinde din ve vatan uğrunda cesaretle savaşan bir
"evliya"yı anlatır. Ama o, daha çok Sovyet döneminde tiyatronun
gelişmesinde önemli rol oynamıştır. O kısa bir zamanda yirmiye yakın tiyatro
eseri yazmıştır. Yazarın Fa[hişe], Alim, Nenkecan
Hanım, Motor, Ayınıklar, Azat Halk,
Şa[h]ingeray, Düşman gibi
tiyatro eserleri Sovyet döneminin temel eserlerini teşkil eder. Nenkecan Hanım
adlı tarihî dramı Osman Akçokralı'nın "Nenkecen
Hanım Dürbesi" adlı
hikâyesi esas alınarak yazılmıştır. Toktamış Han'ın kızı olan Nenkecan Hanım'la
sevgilisi Salâhiddin'in hikâyesine dayanan, iki gencin aşkını tarihî zemini ve
feodal dönemin şartları içinde tasvir eden bir eserdir.
Komünist Partisi bütün ülkede
özellikle tiyatroya özel bir değer vermiş, tiyatro faaliyetini desteklemiştir.
SÜRGÜNDEN SONRA KIRIM TATAR
EDEBİYATI (1944-1991)
Kırım'da millî hükümetin yıkılması, Sovyet yönetiminin işbaşına
gelmesiyle edebiyat hayatı iki kat sıkıntıya düşmüştür. Birçok Kırım Türkü bu
yıllardan 1937'ye kadar, rejim düşmanı ilan edilerek cezalandırılmıştır. Sovyet
yönetimi, "ortak edebî Türk dili"ni yasaklamış, edebî dil ve bilim
dili, Kıpçak ağızlarına doğru yönlendirilmiştir.
1944 toplu sürgünü, Kırım'daki
Türk-Tatar medeniyetinin sonu olmuştur. Sürgünde sadece insanlar değil, birçok
yazma ve basma eser de yok olup gitti. Yıllarca Kırım Tatarcası yazı dili olarak
kullanılmadı. Ancak, Stalin'in ölmesinden sonra yavaş yavaş bazı haklar
tanınmaya başladı. 1 Mayıs 1957'de Lenin
Bayrağı adlı bir gazete çıkarmalarına izin
verildi. Böylece hayatta kalabilen "Şamil Alâdin, Abdura[h]im Altanı,
Abdulla Dermenci, Eşref Şemizade, Yusuf Bolat, Ziyadin Cavtöbeli, Ra[h]im
Tınçerov, Reşid Murad, Fetta[h] [H]akim, Gafar Bulğanaklı gibi yazar ve şairler
toplanarak Kırım Türk edebiyatını canlandırmaya çalışmışlardır.
Sürgün döneminde şiir diğer türlerden
öndedir. Bunun sebepleri, nesir türlerini yazacak hacimde gazete ve dergi
yoktur, kitap bastırmak da zordur. 1957'de Kırım Türkçesiyle otuz Kırımlı müellifin hikâyeleri,
denemeleri ve şiirlerden oluşan Ba[h]ar Ezgileri yayımlanır. Bu eser 1941'den sonra Kırım Türkçesiyle yayımlanan ilk eserdir"
1970'li yıllardan itibaren Özbekistan'da resmî okullarda öğrenci olan Kırım Tatarları kendi ana dili
derslerini de okumaya başlarlar. Bu arada ana dili için ders kitapları da yazılır. Yıldız adıyla yılda iki defa yayımlanan antoloji mahiyetinde
bir eser
çıkartılır. 1980'den sonra bu eser, iki aylık bir dergiye dönüştürülür. Bu derginin kırım Tatar edebiyatının yeniden oluşmasında büyük rolü vardır.
Kırım Türkleri özellikle 1991'den sonra kitleler hâlinde
artık Ukrayna'ya bağlı Özerk bir Cumhuriyet olan Kırım'a yerleşmeye başladılar. Orada "yeniden doğuş"
başladı. Ana dilinin korunması ve gelişmesi için sanatçılar, öğretmenler,
aydınlar büyük fedakarlık yapıyorlar. Yeniden gazete ve dergiler yayımlıyor,
kitaplar basılıyorlar. Taşkent'teki Yıldız
dergisi de artık Akmescit'te
çıkıyor.
Eşref
Şemizade: Sürgün dönemdeki en önemli edebî
şahsiyettir. İlk şiiri "Köyde Yaz
Akşamı" 1923'te yayımlanır. H. S. Ayvazof'un yönetiminde yayımlanan Köz Aydın dergisinde
yazar olarak çalışır.
O
dönemde "Sovyet kuruculuğu"nun önemli başarılarından biri olarak
gösterilen "DneproGES" (Dinyeper Barajı) barajı hakkında 1931'de
yazdığı "Dneprelstan" adlı büyük manzumesi (poéma)
edebî ve siyasî çevrelerde takdirle karşılanmış, şaire ün ve itibar
kazandırdığı gibi Rusçaya da çevrilmiştir.
Bu
sıralarda birçok aydın gibi rejim düşmanlığı, milliyetçilik ve
"pantürkist" olmakla suçlanır.
Akşam Deniz Yalısında, Yırlarım, Şaylı Kız, Arıkbaş
Eteginde, [H]asret adlı şiir kitapları yayımlanır. Sürgünde iken
de Kaval, Toğan Kaya, Şiirler ve
Poemalar adlı kitapları basılır. Şiir
kitaplarından başka Ömür
ve Yaratıcılık, Halk Hızmetinde,
Edebiy ve Tenkidiy Makaleler gibi yazı ve makaleleri de vardır.
Şemizade Rusçadan Şekspir'in "On Ekinci Gece" trajedisini,
Puşkin, ve Lermontov'tan bazı şiirleri çevirir. Ayrıca Genceli Nizami'den
yaptığı tercümeler de vardır.
Şemizade halk arasında Aslı
Han adıyla bilinen destanı yeniden
işlemiş; Kırım Türklerinin başına gelen talihsiz hadiseleri, çektikleri
acıları bu eserinde alegorik bir tarz da işlemiş, destandan bazı parçaları da
zamanında yayımlatmış ama, tamamı Közyaş
Divar adıyla ancak yakın dönemlerde
basılabilmiştir.
Şemizade, eserleri, tavırları ve
edebiyat bilgisinin derinliğiyle, vatan Kırım ile sürgündeki Kırımlılar arasında
köprü olmuş millî-edebî geleneklerin genç kuşaklara aktarılmasında önemli bir
rol oynamıştır.
Cengiz
Dağcı: Kırım Tatar edebiyatının en
tanınmış yazarlarındandır. İlk şiirleri Gençlik
dergisinde yayımlanır. Yangın
adlı ilk hikâyesini yazar. Askere alınarak Ukrayna cephesine gönderilir ve
burada Almanlara esir düşer. Savaş yıllarında çektiği sıkıntıları, şahit
olduğu savaşın korkunç yüzünü ileride yazacağı Korkunç Yıllar ve
Yurdunu Kaybeden Adam'da anlatır.
Savaş
sonrasında yazdığı bir hikâyesini İstanbul'a Varlık Yayınevi'ne gönderir.
Yayınevi yöneticisi Yaşar Nabi Nayır, hikâyesini genişletirse yayımlayacağını
bildirince bu sefer Korkunç
Yıllar ve Yurdunu Kaybeden Adamı gönderir.
Ziya Osman Saba, eserlerin dili ve imlası üzerinde bazı düzeltmeler yaptıktan
sonra, bir romanın iki ayrı bölümünden ibaret olan bu eserler basılır ve
Türkiye'de ilgiyle karşılanır. Ardından yazarın en önemli romanlarından biri
olan Onlar da İnsandı, Ölüm ve Korku
Günleri, O Topraklar Bizimdi,
Dönüş vd. basılır. Böylece Türkiye Türkleri, kendileriyle hiç ilgisi
olmadığını düşündükleri II. Dünya Savaşı'ndan Türk dünyasının nasıl kayıplarla,
ne büyük ıstıraplarla çıkmış olduğunu öğrenme imkânı bulur.
Cengiz Dağcı, Polonyalı bir genç kızın hikâyesi olan Ölüm ve Korku Günleri ile
Cengiz Han hakkındaki yazdığı Genç
Timuçin hâriç, daha çok Kırım'da olup bitenleri
anlatır. Ömrünün son dönemlerinde hatıralarını kaleme alır: Yansılar,
Ben ve İçimdeki (Yansılardan Kalanlar), Hatıralarda
Cengiz Dağcı (1998) vd.
1944 toptan sürgünü Kırım'ı Türksüzleştirdiği gibi, Kırım
Türklerini de tarihte eşi az görülen büyük bir felakete sürükledi. İsmail
Gaspıralı'nın bilinçli bir şekilde başlattığı, Kırım'ın Türkiye ve Türk
dünyasıyla kültürel bütünleştirilmesi sürecini, o kadar yıl sonra, kaderin
cilvesi olarak Cengiz Dağcı, koptuğu noktadan devam ettirdi; Türk kültürünün en
önemli halkalarından birini, Kırımla Türkiye'yi birleştirerek yeniden
oluşturdu. Cengiz Dağcı olmasaydı, Türkiye Türkleri Sovyetler Birliği'nin
çöküşüne kadar, Kırım Türklerinin başlarına gelen tarihî felaketi, II. Dünya
Savaşı'nda Türkülüğün yaşadığı acıları bu kadar yakından tanımayacak,
bilmeyecekti.
Eserlerini Türkiye Türkçesiyle yazarak hem Türkiye'nin hem de
Kırım Türklerinin yazarları arasında yer adı. İLESAM, Türkiye Yazarlar
Birliği, Türk Ocağı başta olmak üzere Türkiye'de birçok kurumun ödülüne layık
görüldü.
Kırım'da yaşanan ve yazarın da doğrudan doğruya büyük ölçüde
etkilendiği onca ıstıraplı, facialarla dolu hayatı eserlerinde anlatırken
zehir dilli olmadı; insanlığını, objektif tavrını koruyabildi. Haklı da olsa
kendisini nefret ve intikam duygusuna kaptırmadı. Bu bakımdan eserleri hem
Kırım millî Türk hayatını hem de insanlığın gördüğü en dehşetli savaş
ortamında ırkı, dini, dili ne olursa olsun insanın çektiği azabı, katlandığı
acıları anlatır. Böylece o dünyanın hümanist kültürüne de kendi ölçüsünde
katkıları olan bir yazar olarak tarihe geçti.
Cengiz Dağcı hakkında Türkiye'de
çeşitli toplantılar, araştırmalar yapıldı. Bunların önemli bir kısmı Dr.
Mustafa Çetin'in editörü olduğu yazar hakkındaki veb sayfasında bulunmaktadır. Zafer Karatay
TRT için Cengiz Dağcı belgeselini hazırladı. Neşe Sarısoy Karatay, Gamalı Haç ile Kızıl Yıldız Arasında adlı belgeselinde Cengiz Dağcı ve eserlerinden de geniş ölçüde
yararlandı. Vefatından sonra Ötüken Yayınevi, Bellek -İnsan-Eser: Cengiz Dağcı kitabını yayımladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder